Öne Çıkan Yayın

kelime videoları

https://www.youtube.com/channel/UC91Wrsi_25Ts3280rX8CLDw                                               ...

23 Haziran 2016 Perşembe

Yazının Doğuşu

Yazının Doğuşu

"Harflerin babası olan sen, onlara gerçek sahip olduklarının tam karşıtı olan bir güç verme isteğinle yönlendiriliyorsun... Belleğin değil, hatırlatmanın bir iksirini icat ettin ve öğrencilerine bilginin görüntüsünü sunuyorsun. Çünkü onlar bilmeden pek çok şeyi okuyacaklar ve çoğunlukla bilmedikleri şeyleri biliyor gibi görüneceklerdir. "

SOKRATES'E GÖRE MISIR KRALININ, YAZININ İLAHİ YARATICISI THOTH'A SÖZLERİ.


Yazı nasıl başladı? Konuşma özel bir öğretim gerektirmeyen evrensel bir insan yeteneği olduğu halde, yazı, insan tarihinde görece yeni bir gelişmedir ve özel, bilinçli bir öğretim gerektirir. 18. yüzyıldaki Aydınlanma Çağı'na kadar yazının en gözde açıklaması ilahi kökenli olduğuydu.


Günümüzde bilimadamlarının çoğu ilk yazının, elimizdeki eski Mısır, Hint, Çin ve Orta Amerika yazılarında muhasebeye pek rastlanılmasa da muhasebeden doğduğunu kabul ederler. Buna rastlanılmamış olması o uygarlıklarda bürokratik kayıtların bozulabilir maddeler üzerinde tutulmadığı anlamına gelmemektedir.


Diğer bir deyişle, ÎÖ dördüncü binyılın sonlarında "uygarlığın beşiği" Mezopotamya'nın ilk Sümer kentlerindeki ticaret ve yönetimin karmaşıklığı yönetici seçkinlerin bellek güçlerini aşacak noktaya ulaşmıştı. Ticari işlemleri tartışılmaz ve sabit bir biçimde kaydetmek gerekli olmuştu. O zaman yöneticiler ve tüccarlar, "Bunu yazıya dökelim mi?" ya da "Bunu yazılı olarak alabilir miyim?"in Sümerce'sini söyleyeceklerdi.


Bazı bilimadamları bu soruna bilinçli bir çözümün ÎÖ 3300 yıllarında Uruk (Kitabı Mukaddes'teki Ereh) kentinde bilinmeyen bir Sümerli tarafından getirilmesinin yazıyı doğurduğuna inanırlar. Yine bazıları bunun bir icat değil, rastlantısal bir buluş olduğu fikrindedirler. Çok kimse de yazıyı ani bir ilham ürünü değil, uzun bir süre devam eden bir evrimin sonucu olarak görür.


Pek tanınmış bir kurama göre yazı kilden "fişler"in sayılması sisteminden çıkmıştır. Basit disklerden amacı bilinmeyen karmaşık sivri biçimlere kadar değişik "fişler", Ortadoğu'nun arkeolojik alanlarında bulunmuştur. Bu kurama göre bu üç boyutlu fişler yerine kil üstünde iki boyutlu sembolleri yazıya giden ilk adımdı.


Büyük güçlüklerden biri "fişler"in Sümer çivi yazısının ortaya çıkışından sonra uzun bir süre devam etmesidir. Bir diğer güçlük de, kil bir tablet üzerinde iki boyutlu bir sembolün üç boyutlu "fiş"ten daha çok değil, daha az ileri bir kavram olarak görülmüş olabilmesidir. "Fişler"in yazının çıkışma yol açtığı değil, onun çıkışına eşlik ettiği daha muhtemeldir.


Bazı bilimadamlarına göreyse, yazının tam olarak ne zaman ortaya çıktığı sorusu bilimsel bir soru değildir. Asıl bilimsel soru, bugüne kalan en eski yazı örneklerinin ya da yazının "ata"sı sayılabilecek örneklerin hangi tarihten kaldığıdır. Bir başka bilimsel soru da, yazının hangi toplumsal koşulların ürünü ve hangi toplumsal gereksinimlerin karşılığı olarak ortaya çıktığı olmalıdır.

"PROTO-YAZI"


"Fişler" dışında "proto-yazı" denilebilecek sayısız örnek vardır. Örneğin Güney Fransa'da mağaralarda bulunan Buzul Çağı sembolleri herhalde 20.000 yaşındadır. Lot'ta Peche-Merle'de bir mağarada Buzul Çağı'nda çizilmiş bir el ve kırmızı noktalar vardır.



Bu ne demektir? "Ben hayvanlarımla buradaydım" mı? Yoksa burada daha derin bir sembolizm mi vardır? Başka resimlerde atlar, bir geyik kafası, bizon ve bazı simgeler vardır. Kertilmiş kemikler herhalde ay takvimleri işlevini görüyordu.


"Proto-yazı", bugün kelimeyi kullandığımız anlamda yazı değildir. Ünlü yazı araştırmacısı John DeFrancis "tam" yazıyı "herhangi bir düşünceyi iletmek için kullanılan grafik semboller sistemi" olarak tanımlamıştır. Bu tanıma göre "proto-yazı" Buzul Çağı mağara sembollerini, Ortadoğu arkeolojik "fişler"ini, Pikt sembol taşlarını, İnka quipus düğümlerini ve uluslararası ulaşım sembolleri, otoyol simgeleri, bilgisayar "ikonları" ve matematik sembolleri ile müzik notalarını içerir. Bu sistemlerden hiçbiri "bütün düşünceleri" ifade edemezlerse de, özel iletişimde her birinin yararı vardır.


İnsan düşüncesini bütün genişliğiyle ifade etmek için, konuşulan dille yakından ilişkili bir sisteme ihtiyacımız vardır. Çağdaş dilbilimin (ve yapısalcılığın da) kurucusu Ferdinand de Saussure'in yazdığı gibi, dil bir kâğıda benzetilebilir. "Kâğıdın bir yüzünde düşünce, diğer yüzünde ses vardır. Bir makas alıp kâğıdın bir yüzünü öteki yüzüne zarar vermeden kesmek nasıl mümkün değilse, bir dilde de sesi düşünceden ya da düşünceyi sesten ayırmak mümkün değildir."
utankhamon'un mezarından iki altın göğüslük. Yukarıdaki bokböceği (kheper olarak okunur) Tutankhamon'un prenomeni Nebkheprure'nin bir kısmını oluşturan bir rebus'tur. Şahinin pençelerindeki "ankh" simgesi (haçlı) bir piktogram olup "hayat" anlamına gelmektedir.


YAZININ GELİŞMESİ


İlk "tam" yazı sistemi sayılabilecek sembollerin genellikle piktogramlar olduğu düşünülür: Bir tencere, ya da bir balık ya da ağzı açık bir baş (yemek kavramını ifade için). Bunlar ÎÖ 4. binyılın ortalarında Mezopotamya ve Mısır'da, ondan kısa bir süre sonra İndus Vadisi'nde ve bazı Çinli arkeologların (kuşkulu) iddialarına göre daha önce de Çin'de bulunmuşlardır.


Bunların ikonluğu çoğunlukla kısa zamanda o kadar soyutlaşmıştır ki, bizler için artık tanınmaz haldedirler. Aşağıda Sümer piktogramlarının çivi yazısına nasıl dönüştüğü görülmektedir:


Ancak piktogramlar resmedilemeyen kelimeleri ve bunları oluşturan parçaları ifadede yetersizdi. Yalnızca piktografik, sınırlı "proto-yazı"nın aksi olarak "tam" yazının gelişmesi için gerekli olan rebus ilkesiydi. Latince'de "nesnelerle" anlamına gelen sözcükle ifade edilen bu radikal fikir, fonetik değerlerinin piktograf sembolleriyle temsil edilmesine imkân verir.

Böylece İngilizce'de önünde 4 (four) olan bir arı (bee) resmi "before"u (önce) temsil edebilir. Bir arı (bee) ile bir tepsi (tiay) resmi "betray" (ihanet) olarak okunabilir. Mısır hiyeroglifleri rebus'lerle doludur; örneğin R(a) ya da R(e) olarak telaffuz edilen güneş simgesi O, firavun Ramses'in hiyeroglif hecesinin ilk sembolüdür. Sümer tabletlerinden birinde soyut "parasını iade" sözcüğünün bir saz ile temsil edildiğini görüyoruz. Bunun nedeni "iade" ile "saz"in Sümer dilinde aynı fonetik gi değerini paylaşmalarıdır.



Konuşma ve düşünmeyi tümüyle ifade edebilen bu "tam" yazı icat edildikten -ya da bir rastlantı sonucu bulunduktan ya da evrimle oraya gelindikten-sonra, bulunduğu Mezopotamya'dan bütün dünyaya yayılmış mıdır?


En eski Mısır yazısının tarihi İÖ 3100, İndus Vadisi'ninki (çözülmemiş mühür taşları) İÖ 2500, Girit'inki (çözülmemiş Lineer A yazısı) İÖ 1750, Çin'inki ("kehanet kemikleri") İÖ 1200, Orta Amerika'nınki (çözülmemiş Zapotek yazısı) ÎÖ 500 yıllarından kalmadır ve bu tarihlerin hepsi yaklaşık tarihlerdir.


Bu temele dayanarak belirli bir yazının sembollerinin değil de, yazı fikrinin bir kültürden uzak kültürlere ağır bir tempoyla yayıldığını söylemek mantıklı görünmektedir. Baskı fikrinin Çin'den (Girit'te bulunan İÖ 1700 yılına ait ve "baskı" gibi görünen esrarengiz Phaistos diskini saymazsak) Avrupa'ya erişmesi 600-700 yıl sürmüştür. Kâğıt fikrinin Avrupa'ya yayılmasının daha da uzun sürdüğü gözönüne alınırsa yazının Mezopotamya'dan Çin'e çok daha uzun bir sürede gitmiş olmaması için bir neden yoktur.


Yine de, fikrin iletilmesi konusunda somut kanıtların yokluğunda (ki, Mezopotamya ve Mısır gibi daha yakın uygarlıklarda bile) bilimadamlarının büyük bir kısmı yazının eski dünyanın büyük uygarlıklarında birbirinden bağımsız olarak geliştiğini düşünmeyi yeğlemektedirler, iyimserler ya da en azından anti-emperyalistler, insan toplumlarının zekâ ve yaratıcılıklarını vurgulayacaklardır.


Tarihe daha muhafazakâr açıdan bakan kötümserler ise insanların varolan şeyi mümkün olduğu kadar aslına sadık kalarak kopya ettiklerini, yeniliklerini mutlak ihtiyaç duyulan durumlarla sınırlayacaklarını kabul edecektir. Ne de olsa bu sonuncusu Yunanlılar'ın (İÖ 1. binyılın başlarında) alfabeyi Fenikeliler'den alışlarını ve bu arada Fenike yazısında olmayan sesli harf simgelerini eklemelerinde tercih edilen açıklamadır.


İS 1. binyılda Japonlar'ın da Çin karakterlerini almaları gibi başka yazı alma örnekleri de vardır. Paskalya Adası'nın rongorongo yazısı -ki, ada yeryüzünün her yerden en uzak iskân edilmiş noktasıdır- çözülürse bu Paskalya Adası sakinlerinin yazıyı kendilerinin yardımsız mı icat ettikleri, yoksa yazı fikrini kanolarında Polinezya'dan mı getirdikleri ya da adayı ilk 17. yüzyılda ziyaret eden Avrupalılar'dan mı aldıkları sorusuna ışık tutacaktır. Eğer rongorongo'nun Paskalya Adası'nda yardımsız icat edildiğim kanıtlayabilirsek, o zaman yazının bir tek değil, birkaç kökeni olduğundan sonunda emin olabileceğiz.


Yazıyla uygarlık ve kültürel gelişme arasında dolaysız bir ilişki olduğu öne sürülür. Bununla birlikte 20. yüzyılda yapılan antropolojik araştırmalar son derece karmaşık bir ruhsal ve kültürel sisteme sahip bazı toplulukların yazı olmadan da varlıklarını sürdürebildiklerini ortaya koymuştur.


Bütün bunların sonucunda son söz olarak şunu söyleyebiliriz: Yazı her zaman ticaretin ve meta ekonomisinin belli bir düzeye geldiği ve görece geniş bir coğrafya üzerinde merkezi bir yönetimin kurulduğu topluluklarda bir zorunluluk olmuştur.

C. W. Ceram - Tanrılar Mezarlar ve Bilginler (Arkeolojinin Romanı)

C. W. Ceram - Tanrılar Mezarlar ve Bilginler (Arkeolojinin Romanı)





Arkeolojinin Romanı ingilizce ve türkçe olarak 
gods graves scholars

https://yadi.sk/d/u5A4LqQbsjDFn

Çağımızın bu seçkin başyapıtının geliştirilmiş 9. basımı okurlarla buluşuyor. Birçok dile çevrilmiş, milyonlarca okura ulaşmış bir kitap…

Heykelleri ve kuleleriyle, piramitleri ve merdivenleriyle insanoğlunun yarattığı ilk uygarlıkların destanı! 

Bu kitap, bilimin doğuşundan Troya'nın hazinelerine; Mısır piramitleri ile mumyaların gizeminden hiyeroglifin çözülüşü ve çivi yazısının okunuşuna; Babil Kulesi ve Tufan'ın öyküsüne kadar sayısız arkeolojik bulgunun bilimsel romanıdır. Doğu Akdeniz'de Minoslular ve Yunan devletleri, Nil Vadisi'ndeki imparatorluklar, Mezopotamya'da Sümer, Babil, Asur krallıkları; öte yandan Aztekler ve Mayalar birbirinden ilginç öyküleriyle bu yapıtta canlanıyor.

c w ceram takma adlı kurt w marek!in, arkeolojinin romanını yazdığı söylenen ünlü eseridir, beş bölümden oluşur:

1) heykeller kitabı; wincklemann ve schliemann'ın hayat hikayelerini, troya, mykenai ve girit'teki kalıntıların meydana çıkarılışını anlatır.

2) piramitler kitabı; champollion'u, rosetta taşı'nı, tut-enkh-amun'un howard carter tarafından bulunuşunu anlatır...

3) kuleler kitabı; ortadoğuya gelir, çivi yazısının çözülüşünü, ninova'yı, nemrut'taki uygarlığı, babil'i ve tufanı anlatır...

4) merdivenler kitabı; aztek ve boşaltılmış maya kentlerini anlatır.

5) henüz yazılmamış olan kitaplar; ise yazarın yeni araştırmalarını anlatır ve etraflıca yazılmış bir kronoloji içerir.

bu kitap, arkeolojiyi mutlaka sevmek arzusunda olanlara tarafımdan ısrarla tavsiye edilir.

1 Haziran 2016 Çarşamba

Reader at Work


My name is Catherine, but I'm called 'Kate' by my friends. I live near
Leeds, in the north-east of England. I'm a dental nurse. I work for a young
Australian dentist. He's very nice and he's a very good dentist, but I don't
like my job very much.
My sister is called Bianca. She's married with two children, a girl and a
boy, and lives in a house near London, in a town called Enfield. She's a
teacher. She teaches in a big school in the north of London. She likes her job
very much.
My brother's name is George. He doesn't have a job. He's unemployed.
1. What is Catherine called by her friends?
2. Where does she live?
3. Does she live with her sister?
4. What does she do?
5. Does she like her job?
6. Where is the dentist from?
7. Does Catherine like him?



basitten zora doğru reading alıştırmaları.





https://yadi.sk/d/lXidO7eYsBEnC


reader at work 2 cevap anahtarı:

 https://yadi.sk/i/9o9oV3Ug3JYWcs



Popular Posts