Öne Çıkan Yayın

kelime videoları

https://www.youtube.com/channel/UC91Wrsi_25Ts3280rX8CLDw                                               ...

27 Kasım 2014 Perşembe

Swan - good grammer book - ingilizce gramer

Swan - good grammer book  - ingilizce gramer


Swan - good grammer book
http://turbobit.net/wpddklwuagfd.html


 
 
This book will improve students' understanding and use of grammar every time they refer to it.

Michael Swan is a writer specializing in English Language teaching and reference materials. His many publications include Practical English Usage (OUP), the Cambridge English Course series (with Catherine Walter), and, also with Catherine Walter, the new Oxford English Grammar Course. Michael’s interests include pedagogic grammar, mother-tongue influence in second language acquisition, and the relationship between applied linguistic theory and classroom language-teaching practice. He has had extensive experience with adult learners, and has worked with teachers in many countries.

Dil savaşları , Bir milli yiyeceğimizi daha kaptırdık ...


Giden bir kelime daha

UNESCO, 2014 yılının “Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi”ni açıkladı. Lavaş “Ermeni mutafağının ayrılmaz bir parçasını oluşturan ince ekmek” şeklinde tanımlandı.

Göçebe Türk çadırları da yer aldıLavaşın yapım aşamasının da anlatıldığı açıklamada lavaşın düğünlerde de bir ritüelin parçası olduğu belirtilerek “Bereket ve refah getirmesi için yeni evlilerin omuzlarına yerleştirilir” ifadelerine yer verildi. Açıklamada listedeki ürünler için “eşsiz” ve “özgün” gibi kelimeler kullanmaktan kaçınıldığı vurgulandı. Listede Bulgaristan’ın Çiprovski kilimi yapma geleneği, Kırgız ve Kazakların “yurt” adı verilen göçebe Türk çadırlarının yapımındaki geleneksel bilgi ve becerileri, Kazakların geleneksel Dombra Kuy sanatı gibi maddeler de yer aldı.

Türkiye ve Azerbaycan birlikte başvuracaktı
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, geçtiğimiz günlerde Azerbaycan’la birlikte çok önemli projeler yapacaklarını belirterek “Lavaş başta olmak üzere pek çok dosyayı UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesine ortak dosya olarak vereceğiz. Köroğlu konusunda da ortak dosya çalışmamız var” demişti.

25 Kasım 2014 Salı

Kerredine Soltani - Ünlü Fransız sanatçı: Zorlukları yenmek için sihirli kelimem 'Elhamdülillah'

Ünlü Fransız sanatçı: Zorlukları yenmek için sihirli kelimem 'Elhamdülillah'


Dünya müzik listelerinde uzun zaman ilk sırada bulunan Fransız sanatçı Zaz'ın seslendirdiği 'Je veux' şarkısının da yazarı Tunus asıllı 37 yaşındaki Soltani, Cihan Haber Ajansı'na açıkladı . Yazdığı parçalar, Fransız sanatçıların yanında aralarında şöhretli İtalyan sanatçı Gianna Nannini başta olmak üzere birden fazla dünyaca şöhretli şarkıcı tarafından seslendirilen Kerredine Soltani, hayatı ve Türk müziği ile alakalı söylemlerde bulundu.
Yoksul bir aileden geldiğini açıklayan Kerredine Soltani, annesinin temizlikçi babasının ise işçi olduğunu ortaya koyarak inancının yaşadığı zorlukları aşmada kendisine hep yardımcı olduğunu ifade etti . Soltani, "Yüksek gelir seviyesine sahip bir ailede büyümedim. Bir bakan çocuğu değildim, ne prens ne de kraldım. Bir gün bu işçi babanın, temizlikçi annenin oğlu dünya müzik listelerine giriyor. Gerçekten bu muhteşem bir duygu." ifadelerini kullandı. 21 yaşında Fransa Kültür Bakanlığı'nda misyon şefi olan, Elysee Sarayı'nda yapılan birden fazla müzik faaliyetinin hazırlanmasında rol oynayan Soltani, yaşadığı zorluklara karşın hep şükretmesini bildiğini vurguladı. Ünlü bestekar, " Bütün zorluklarla başa çıkmamı sağlayan şeyi bir kelimede özetleyebilirim: Elhamdülillah."



 ifadelerini kullandı. Soltani, Küçüklüğünden bu yana Elhamdülillah kelimesini tekrarladığını ortaya koyarak , "Benim sihirli kelimem bu, sahip olduğum her şey şükür anlamı ifade eder." diye belirtti . Fransız sanatçı, "İstediğimi kazandığım veya etmediğim vakit tekrar de birden fazla şeye sahip olduğumu düşünürüm. Zira devamlı daha az, daha uygunsuz olasılığı aklıma gelir. Onun için ne yaparsam yapayım bu beni sevinçli ediyor." diye belirtti .
'Boş bir elden ziyade zengin bir kalp ile ölmek isterim'

21 Kasım 2014 Cuma

Ey Sârebân(Ey Kervancı)

http://www.youtube.com/watch?v=pZ5K1kMmjq8 

 

 

در بستن پیمان ما ، تنها گواه ما شد خدا
تا این جهان ، بر پا بود ،این عشق ما بماند به جا
ای ساربان کجا می روی ؟ لیلای من چرا می بری ؟
ای ساربان کجا می روی ؟ لیلای من چرا می بری ؟

 

تمامی دینم به دنیای فانی، شراره عشقی که شد زندگانی
به یاد یاری خوشا قطره اشکی ، به سوز عشقی خوشا زندگانی
همیشه خدایا محبت دلها به دلها بماند ،بسان دل ما
که لیلی و مجنون فسانه شود حکایت ما جاودانه شود

 

تو اکنون ز عشقم گریزانی غمم را ز چشمم نمی خوانی
از این غم چه حالم نمی دانی
پس از تو نمونم برای خدا تو مرگ دلم را ببین و برو
چو طوفان سختی ز شاخه ی غم گل هستی ام را بچین و برو
که هستم من آن تک درختی که در پای طوفان نشسته
همه شاخه های وجودش ز خشم طبیعت شکسته

 

ای ساربان ای کاروان لیلای من کجا می بری ؟
با بردن ، لیلای من ، جان و دل مرا می بری. ای ساربان کجا می روی ؟ لیلای من چرا می بری ؟
ای ساربان کجا می روی ؟ لیلای من چرا می بری

 

Ey Sârebân(Ey Kervancı)
Ey kervancı, ey kervan!
Leyla’mı nereye götürüyorsun,
Leyla, canım ve yüreğim olduğu halde?
Ey kervancı,
Leyla’mı niçin götürüyorsun,
Birbirimize yalnızken verdiğimiz sözlere tanrı şahitken?
Ve aşkımızın karar kılmadığı hiçbir yer yokken?

Ey kervancı,
Leyla’mı nereye götürüyorsun,
Ey kervancı,
Leyla’mı niçin götürüyorsun?

İnancımın tamamı geçici dünyaya dair,
Aşkın kıvılcımları yaşamın kendisi olmuş!
Oysa yarin hatırası aşkın bir damlasından bile güzeldir.
Aşık olmanın ateşi yaşamdan daha özgedir!

Tanrım kalplerdeki sevgiyi daima o kalplerde bırak,
Benim kalbimde bıraktığın gibi
Ve
Leyla ile mecnun efsane oldular,
Oysa bizim hikayemiz sonsuzluğa erişti!

Sen şimdi aşkımın tek göstergesisin,
Hüznümün, güzümden okunmayan hali.
Bu hüznün elinden hangi hallerdeyim bilmiyorsun,
Senden sonra var olmadım ben tanrı biliyor,
Kalbimin yapraklarını gör ve git!
Tufan gibi inşa et hüznün dallarını,
Gül idik, gülleri derip git.
Ki ben gül ağacıydım,
Tufanın ayakları dibinde oturan…
Vücudunun bütün dallarını,
Tabiatın hışmıyla kır!

ey sârebân, ey kârevân, leylâ-yi men kocâ mî berî
bâ borden-i, leylâ-yi men, cân u dil-i merâ mî berî
ey sârebân kocâ mî revî leylâ-ye mân çerâ mî berî

der besten-i peymân-e mâ tenhâ govâh-e mâ şod hodâ
tâ în cehân ber pâ boved in aşk mâ bemâned be câ

ey sârebân kocâ mî revî leylâ-ye mân çerâ mî berî
ey sârebân kocâ mî revî leylâ-ye mân koca mî berî

temâmî-ye dînem be donyâ-ye fânî
şerâr-i aşkî ki şod zendegânî
be yâd-i yârî hoşâ katre eşkî
be sûz-e eşkî hoşâ zindegânî
hemîşe hodâ yâ mehebbet-i dilha
be dilhâ bemâned besân-e dil-i mâ
ki leylî u mecnûn fesâne şeved
hikâyet-i mâ câvidâne şeved

to eknûn ze aşkem girîzânî
gamem râ ze çeşmem nemî hânî
der in gam çe hâlem nemî dânî
pes ez tô nebûdem berâye hodâ
to merg-e dilem râ bebîn u berû
çû tûfan sehtî ze şâhe-i gam
gol-e hestîem râ be-çîn o berû
ki hestem men ân direhtî
ki der pây-e tûfân nişesti
heme şâhehâ vucûdeş
ze heşm-e tebiet şikeste

Şiiri hakkıyla okumak...


Şiir okuma biraz sevgi biraz kabiliyet çokça da alınteridir. Bir çok meşhur şair,  iş can verdikleri o şiirleri okumaya gelince yeterli performansı gösterememektedir. Şiiri güzel okumak dile ve kelimelerin telaffuzuna tam bir hakimiyet gerektirdiği kadar, sağlam bir müzik kulağına sahip olmayı da gerektirmektedir.

Az okuyan bir toplum olarak biz şiirleri kitaplardan okumayı değil de dinlemeyi tercih ediyoruz. Buda şairlerden ziyade o şiirleri güzel okuyan dahası müzik eşliğinde bir musiki şölenine dönmüş halini ortaya koyan kişileri ön plana çıkarıyor.

 

Hepimiz Mevlana Celaleddin Ruminin çok büyük bir mutasavvıf ve şair olduğunu kabul ederiz. Gerek  Mesnevi’sinde gerek Divan-ı Kebir’inde insanı kendinden geçiren, tercüme edildiği her dilde satış rekorları kıran muhteşem şiirleri vardır. Ama onun – etme   - şiirini Kenan Işık ‘ınnakaratlardaki her bir -etme- yi ayrı bir tonda ayrı bir vurguda okuduğumuhteşem yorumuda en azından şiirin kendisi kadar mühimdir.


Necip Fazıl gibi Nazım Hikmet gibi bir çok dev şairin şiirleri, şiir okumanın hakkını veren güzel okuyucular sayesinde daha bir güzelleşmektedir.

 

İbrahim Sadri’nin okuduğu  Nurullah Genç’in  peygamber efendimizi anlatan -yağmur-  şiiri, Bedirhan Gökçe’nin seslendirdiği Sezai Karakoç’un unutulmaz –mona roza- şiiri bu seslendirenler tarafından ayrı bir güzelliğe büründürülmüştür.
 

 

Güzel şiir okumak için dili iyi kullanmak,çok okumak ,çok dinlemek gerekmektedir.

 

 

20 Kasım 2014 Perşembe

Kullanışlı İngilizce Dilbilgisi Rehberi A.J. THOMSAN, A.V. MARTINET, Baydar SOYTEKİN

Kullanışlı İngilizce Dilbilgisi Rehberi  A.J. THOMSAN, A.V. MARTINET, Baydar SOYTEKİN

http://turbobit.net/docl4ztou05n.html






Kullanışlı İngilizce Dilbilgisi Rehberi

A.J. THOMSAN, A.V. MARTINET, Baydar SOYTEKİN

Dil ve Zihin Noam Chomsky

Dil ve Zihin  Noam Chomsky

http://turbobit.net/q44mpth49y9u.html






Dil ve Zihin'in bu 3. Baskısı, eski baskıdaki altı bölüme ek olarak bir bölüm daha içeriyor. Kitaptaki ilk altı bölüm Chomsky'nin 1960'ların sonlarında, üniversitede yaptığı konuşmalara dayanıyor. Bunun için de akademik bir dili var. Dil ve Zihin'in bu 3. Baskısına eklenen son bölümse 2004 yılında, genel bir dinleyici kitlesine yapılmış bir konuşmaya dayanıyor.

İlk altı bölümde en zorlu kuramsal sorun, varsayımların seçimini belirleyen -yani kabul edilebilir İ-dillere bir sınır getiren- evrensel dilbilgisinin ilkelerini ortaya çıkarmak olarak görülmektedir.

Son bölümdeyse Chomsky, dirimsel -dilbilim bakış açısı denen yaklaşım hakkındaki görüşlerini dile getirmektedir.

Türkçe (Orijinal Dili:İngilizce)
320 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 20 cm
Ankara, 2011

Safahat -Osmanlıca- Mehmet Akif Ersoy

Safahat -Osmanlıca-  Mehmet Akif Ersoy


http://turbobit.net/gwl64asqlmc7.html




19 Kasım 2014 Çarşamba

Criminal Case dil değiştirme nasıl yapılır?

Bu güzel dedektiflik oyununu İngilizce oynayıp kelime bilginizi geliştirmeniz için

1-Üst taraftaki dünya resmine tıklayın




2- Tercih ettiğiniz dili seçip ok - tamam kısmına tıklayın



14 Kasım 2014 Cuma

Arap ve Türk Edebiyatında Dinî Edebiyatın Müşterekleri

Hiç şüphe yok ki İslâm, Türk milletinin hayatında büyük ve köklü değişiklikler meydana getirmiştir. Milâdî 10. asırda Müslüman olan Türkler, bu tarihten itibaren Allah katında yegâne din olan İslâm'a göre hayatlarını şekillendirmişlerdir. "Yeni medeniyet ilim, fikir ve edebiyat târihinde hakîkî bir dönüm noktası, yeni bir merhale olmuştur. İlk anda dikkati çeken bir değişme dil sahasındadır." "Diğer taraftan Türklerin bu îmân ve medeniyeti daha iyi tanımak, onun ilmini ve ideolojisini kavramak için, Müslümanlığın din ve ilim dili Arapçayı öğrenmeleri gerekmiştir."1
Türkler, İslâm'ı daha iyi öğrenebilmek, Kur'ân ve sünnete daha iyi tâbi olmak için ilk zamanlardan beri Arapça öğrenmeye başlamışlardır. İslâm'ı kısa zamanda öğrenmek ve öğretmek için daha önce kullandıkları alfabeleri bırakarak Kur'ân yazısı olan Arap harflerini kullanmaya başlamışlardır.

Müslüman olan Türk kavimlerinin hayatındaki değişiklik sadece imân ve ibâdet açısından olmamıştır. İslâm kültürü artık sosyal hayatta da yerini almış, çocuklarına isim verirken sahâbenin isimleri öne çıkmış, onlara İslâm'ı öğretirken peygamber kıssaları ve sahâbenin örnek hayatları dikkate alınmıştır. Bunun için de İslâmî eserler kaleme alınmaya başlanmış. Arapçadan birçok eser tercüme edilmiş veya bazı eserlere şerhler yazılmıştır.

Müslüman Türkler her ne kadar yazdıkları ilk eserlerini Fars edebiyatının tesiriyle meydana getirmiş olsalar da, eserlerin muhtevâsı, şiirdeki vezin ve kâfiyeler, nazım şekli ve türleri, edebî sanatlar, İranlıların da etkisinde kaldıkları Arap edebiyatından etkilenerek ortaya koymuşlardır. Şüphesiz bu ilişkiler tek taraflı olmamıştır. Cahiliye döneminden itibaren Araplar, Türkleri tanımakta idiler. Şiirlerinde Türklerden ve onların durumlarından bahsetmekte idiler. Suudi Arabistanlı değerli dostum Türkolog Doç. Dr. Mes'ad Süveylim eş-Şâmân, "Hicrî 7. Asrın Sonlarına Kadar Arap Şiirinde Türkler" başlıklı kıymetli makalesinde, Arap şairlerinin çok eski devirlerden beri şiirlerinde Türklerden bahsettiklerini örnekleriyle ortaya koymuştur.Ancak Türk şiirinin ve edebiyatının Arap edebiyatı üzerindeki tesiri sınırlı olmuştur.

Agâh Sırrı Levend 'Türk Edebiyatı Tarihi' adlı eserinde Arap edebiyatı üzerinde dururken Abbasîler zamanında Türklerin Arapçayı daha çok benimsediklerini kaydetmektedir.2
Çalışmamızda Türklerin Karahanlılar zamanından beri meydana getirdikleri edebî eserlerde, Arap dili ve edebiyatının tesirleri üzerinde durmak istiyoruz.

Arap edebiyatının Türk edebiyatı üzerindeki tesirlerini iki açıdan ele almak mümkündür:

1. Arap Şiirinin Türk Şiiri Üzerindeki Nazım Şekli ve Vezin Bakımından Tesiri

Orta Asya'dan beri Türk topluluklarının hayatlarında edebiyatın önemli yeri vardır. Arapların çöldeki hayatları gibi göçebe olarak yaşayan Türkler de, özellikle sözlü edebiyatın hâkim olduğu ilk devirlerde şiir hep ön plandadır. Önceleri millî vezin kabul edilen hece ölçüsünün yerini zamanla Arap edebiyatının aruz vezni almıştır. Dolayısıyla şimdilik ilk örnekleri 11. asırdan itibaren var olduğu tespit edilen Türkçe manzum eserlerde Arap şiirinin yegâne vezni olan aruzun çeşitli bahirleri kullanılmıştır.

Türk edebiyatının mevcut İslâmî muhtevâlı ilk eserleri olan Yusuf Has Hâcib'in Kutadgu Bilig adlı eseriyle Edîb Ahmed b. Mahmûd-ı Yüknekî'nin Atebetü'l-Hakâyık adlı eserleri aruz vezninin Fe'ûlün / Fe'ûlün / Fe'ûlün / Fe'ûl kalıbıyla yazılmıştır. Daha sonraki dönemlerde hemen hemen Türk şiirinin ekseriyetinde bu tesir devam etmiştir.

Bilindiği gibi Arap şiirindeki aruz vezni üzerinde ilk tasnif faaliyeti yapan İmam Halil b. Ahmed'tir (ö. 786). Türkler, Müslüman olduktan sonra ortaya koydukları manzum eserlerinde Arap şiirinde kullanılan bahirlerden birçoklarını kullanmışlardır. Bu bakımdan konuyu öncelikle aruz açısından ele alacak olursak, Arap edebiyatındaki aruz bahirlerinin büyük çoğunluğu Türkçe şiirlerde kullanıldığını müşahede ederiz. Cem Dilçin, Arap aruzunda 19, İran ve Türk şiirinde ise 14 bahir kullanıldığını söylemektedir.3
Türkçe şiirlerde en kullanılan aruz bahirleri:

Bahr-ı Hezec

(Mefâîlün/ Mefâîlün/Mefâîlün/ Mefâîlün)

Bahr-ı Recez

(Müstef'ilün/Müstef'ilün/Müstef'ilün/Müstef'ilün)

Bahr-ı Remel

(Fâilâtün/ Fâilâtün/ Fâilâtün/ Fâilâtün)

Bahr-ı Münserih

(Müfte'ilün/ Fâilün / Müfte'ilün/ Fâilün)

Bahr-ı Muzâri'

(Mef'ûlü/ Fâilâtü/ Mefâîlü / Fâilün)

Bahr-ı Muktedab (Fâilâtü/ Müfte'ilün)

Bahr-ı Müctes

(Mefâilün/ Feilâtün/ Mefâilün/ Feilün)

Bahr-ı Seri' (Müfteilün/ Müfteilün/ Fâilün)

Bahr-ı Karîb (Mef'ûlü/ Mefâîlü/ Fâilün)

Bahr-ı Cedîd (Feilâtün/ Mefâilün/ Feilün)

Bahr-ı Müşâkil (Fâilâtü/ Mefâîlü/ Feûlün)

Bahr-ı Mütekârıb

(Faûlün/ Faûlün/ Faûlün/ Faûlün)

Bahr-ı Mütedârik

(Fâilün/ Fâilün/ Fâilün/ Fâilün)

Bahr-ı Kâmil

(Mütefâilün/Mütefâilün/Mütefâilün/Mütefâilün).

Arap şiirinin sadece vezin bakımından değil, nazım şekilleri açısından da Türk edebiyatı üzerinde tesiri olmuştur. Bilindiği gibi Arap şiiri öncelikle beyitlere dayalı nazımdır. Bu şiirin esas nazım şeklini oluşturan Arap edebiyatında ilk olarak Mühelhil'in ortaya koyduğu kaside nazım şekli aynıyla Türk edebiyatında yer almıştır.

Kasidelerdeki nesîb, teşbîb, medhiye, tagazzül, fahriye ve duâ bölümleriyle matla' ve makta' beyitleri, kâfiye şekilleri her iki edebiyatta da aynıdır. Bunun yanı sıra kasidelerdeki tagazzül bölümünden hareketle Türk şiirinde daha ziyade gazel nazım şekli kullanılmıştır.

Beyit esasına dayanan bir başka şekil de Arapçada müzdevice denilen ve Farsça ve Türkçede mesnevî diye adlandırılan nazım şeklidir. Mesnevî, aruzun kısa kalıplarıyla ve her beyit kendi arasında kafiyeli olduğu için Türk edebiyatında çok başvurulan bir şekildir.

Kaside ve gazelin yanı sıra beyitlere mısralar ilave edilerek yeni nazım şekilleri de geliştirilmiştir. Beyitlere iki mısra ilavesiyle murabba veya terbi', üç beyit ilavesiyle tahmis veya taştîr, dört ilaveyle tesdîs... şeklinde şiirler yazılmıştır.

Beyitlerin dışında kıt'a hâlinde yazılan şiirler de yine Arapça olarak isimlendirilmektedir. Bunlar da üç mısradan meydana gelenlerine müselles, dört mısradan olanlarına murabba' ve sırasıyla muhammes, müseddes, müsebba', mütessa' ve muaşşer denilmiştir.

Arap edebiyatı nazım şekilleri doğrudan Türk edebiyatına tesir etmiş, vezin ve kâfiye esaslarına riâyet edilmek kaydıyla bazılarında daha da ileri noktalara gidilmiştir.

2. Arap Edebiyatının Türk Edebiyatı Üzerinde Nazım Türleri, Muhtevâ ve Edebî Sanatlar Bakımından Tesiri

Cahiliye döneminden itibaren Arap şairleri ve şiiri, Türk şairleri üzerinde derin etkiler meydana getirmiştir. Arap edebiyatının Cahiliye, Muhadramûn, Müvelledûn ve Muhdesûn devirlerine ait birçok şairin kasideleri defalarca Türkçeye tercüme edilmiş ve bunlar üzerinde şerhler yapılmıştır.

Cahiliye döneminde şöhret bulan muallâka şairlerinin şiirleri Türkçeye tercüme edilmiş ve bunların şerhleri yapılmıştır. Muallâka şairlerinden Züheyr b. Ebî Sülmâ'nın oğlu olan Ka'b b. Züheyr'in Bânet Suâd Kasidesi birçok şair tarafından tercüme, şerh, tahmîsleri yapılmıştır. Bunun yanında Peygamber Efendimizin [s.a.s.] şairleri arasında yer alan Âmir b. Sinân el-Ekvâ (ö.628), Abdullah b. Revâhâ (ö.629), Ka'b b. Mâlik (ö.670) ve özellikle Hassân b. Sâbit'in (ö. 680) kasideleri tarih boyunca Türk şiirine etki eden manzumeler arasındadır.4
Arap şairleri arasında eserleri Türk şairlerine en çok etki edenler Peygamber Efendimizin [s.a.s.] hakkında na't yazan şairlerdir. Bunların başında daha önce de bahs ettiğimiz gibi Ka'b b. Züheyr'in Kaside-i Lâmiyyesi (Kaside-i Bürde), Hassân b. Sâbit'in şiirleri, daha sonraki asırlarda yaşayan Muhammed b. Saîd el-Bûsirî'nin Kaside-i Mîmiyyesi (Kaside-i Bür'e)'si başta gelmektedir.

Peygamber Efendimiz'in [s.a.s.] sahâbîlerinden Hassân b. Sâbit'in müteaddid medhiyeleri, bazı Türk şairleri tarafından önce aynı vezin ve kâfiyede Arapça tahmis edilmiş, sonra bu metinler manzum olarak Türkçeye tercüme edilmiştir. Bunlardan bir misali burada zikredelim:

لشانكادراكالعقولمقصًر

بوصفكمنفيحدذاتهيقدر

لنعتـكحسًانبقولهاظفـر

تشبيهكبدرالليلبلانتانور

ووجهكمنماءالملاحةازهر5
18. asır şairlerinden Türkçe, Arapça ve Farsça şiirleri bulunan Abdullah Salâhî (1717–1782)'nin6 bu manzumesindeki son iki mısra Hassân b. Sâbit'indir. Bunun her beytine üç mısra ilave edilerek Salâhî tarafından tahmîs edilmiştir. Şair, bu Arapça tahmisini aynı vezin ve kâfiye ile Türkçe olarak da ifade etmiştir.

Beşer Fehmi senin idrâk-i şânında çü aksardır Kim ola ki senin haddince ol vasfında akderdir Velî tanzîm-i na'tın kavl-i Hassân ile hoş-terdir Şebîhin bedr oluptur lîk zâtın andan enverdir Letâfetde yüzün mâh-ı melâhatden de ezherdir

1182-1235 yıllarında yaşamış olan Şerefeddin Ömer b. Ali (İbn-i Fârız) de kasideleri bakımından Osmanlı döneminde tesiri çok olan Arap şairlerdendir. Onun Kaside-i Yâiyye, Kaside-i Râiye ve özellikle "Hamriyye" adıyla meşhûr olan Kaside-i Mîmiyyesi üzerinde birçok tercüme ve şerhler yapılmıştır.7
Bir başka kaside ise İbnü'n-Nahvî nâmıyla meşhur olan Ebu'l-Fazl Yusuf b. Muhammed b. Yusuf et-Tevrezî'nin Kaside-i Münferice'sidir. Bu kaside esasen kırk beyit olup birçok şair tarafından tahmîs, tercüme ve şerhler yapılmıştır. Bunlar arasında mesela meşhûr Mesnevî şârihi İsmail Rusûhî-i Ankaravî de bulunmaktadır. Bu eser de matbudur.8
İsimleri zikredilen bu kasideler üzerinde Türk edebiyatında müteaddid manzum ve mensur tercümeleri, Arapça ve Türkçe şerhleri, tahmîs ve tesbîleri yapılmıştır.

Şerefeddin Ebû Abdullah Muhammed b. Sa'id el-Bûsirî (1213-1297)'nin Hazret-i Peygambere yazdığı el-Kevâibü'd-Dürriyye fî Medhi Hayri'l- Beriyye adlı na'tı (bir başka ismiyle el-Kasîdetü'l-Mîmiyye), genel olarak Kasîde-i Bür'e şeklinde tanınmaktadır. Zaman zaman Ka'b b. Züheyr'in Kaside-i Bürde'si ile karıştırıldığından aynı isimle meşhur olmuştur.

Osmanlı zamanından günümüze kadar Türk edebiyatı ve şairleri üzerinde önemli tesirleri olan Muhammed Saîd el-Bûsirî'nin bu eseri üzerinde en çok tercüme ve şerhler yapılan Arapça kasidelerdendir. Birçok Türk şairi bu kasideye Arapça tahmîs ve tesbîler yapmışlardır. Bunlardan da birinin sadece matla beytinin tesbîini buraya almayı uygun gördük:

ممحمدجاءبالاياتوالحكم

مبشراونذيراجملةالأمـم

ومخبرابعهودالخلقفيالقدم

وموصلاخبرالأحبابفيالحرم

فقلتللقلبلماطاشمنألم

أمنتذكرجيرانبذيسلم9
مزجتدمعاجرىمنمقلةبدم

Bu kıt'ada da baştaki beş mısra Niyâzî-i Mısrî'ye ait olup 6. ve 7. mısralar Bûsirî'nin meşhûr Kaside-i Bür'e'sindendir.

Bûsirî'nin kasidesi üzerinde yapılan son manzum tercümelerden Prof. Dr. Mahmut Kaya'nın eseri, emsalleri arasında en duygulu olanıdır.10 Şair önce beyitlerin Türkçe tercümesini vermiş, sonra da bu mânâdan aldığı ilhamla manzum olarak ifade etmiştir.

Resûl haz duyardı gece kalkmaktan

Hakk'ın huzûrunda fazla kalmaktan

Ayaklar şişerdi namaz kılmaktan

Yazık bana yazık aykırı gittim

Onun sünnetine aykırı gittim

Hazret-i Muhammed Hakk'ın sesidir

Her iki dünyanın efendisidir

Arap-Acem onun bendesidir

Zaman o gül gibi gül görmüş değil

Sen de o güzelin önünde eğil

Dîvân edebiyatında "iktibâs" ve "mülemma" da önemli edebî sanatlardandır. Bunlardan iktibâs, âyet ve hadislerden bir cümle veya kelimeyi manzumenin herhangi bir yerinde kullanmak demektir.

Na'tlarda geçen âyet ve hadislerden iktibaslar şüphesiz sadece bunlardan ibâret değildir. Bunlara dair misaller Prof. Dr. Emine Yeniterzi tarafından örneklerle geniş bir şekilde ele alınmıştır.11
19. asrın Dîvân şairlerinden Ziyâ Paşa, Terkîb-Bend adlı manzumesinde şu beyti her bendin sonunda tekrarlamaktadır:

Zâlimlere dedirir bir gün kudret-i Mevlâ

تَاللّهِلَقَدْآثَرَكَاللّهُعَلَيْنَا

Cenâb-ı Hakk'ın yüce kudreti zâlimlere bir gün, Yûsuf Sûresi'nde 91. âyette buyrulduğu gibi, "Allah'a and olsun ki, gerçekten Allah seni bize üstün kıldı." dedirir. Bu âyetin tamamı şöyledir:

قَالُواْتَاللّهِلَقَدْآثَرَكَاللّهُعَلَيْنَاوَإِنكُنَّالَخَاطِئِينَ

Bu âyetin vezne uygun gelen kısmı iktibas yoluyla şiirin ikinci mısraı olarak kullanılmıştır.

Türk edebiyatında mülemma sanatı vardır ki, Türkçe Arapça ve Farsça karışık olarak yazılmış gazellere denilmektedir. Genellikle gazelin beyitlerinin birinci mısraı Türkçe, ikinci mısraı da Arapça veya Farsçadır. Bunun aksi de olabilir.

Aşağıdaki gazel, meşhûr şair Fuzûlî'nin mülemma tarzındaki gazeline güzel bir örnektir:

Ol müşk-bû gazâle ihlâsım eyle vâzıh
بلغصباسلامامسكيةالروائح

Olgaç Habîbe vâsıl bizden hem ola gâfil
لاتقطعالرسائللاتكتمالصرائح

Yüzde sirişk kanı söyler gam-ı nihânı
قدتظهرالمعانيبالخطفيالوائح

Men mübtelâ-yı hicrân menden ırâğ cânân
والعمركيفماكانمثلالرياحرائح

Aşkın Fuzûlî-i zâr terk etmek oldu düşvâr
ياعارفابماصارلاتكثرالنصائح

Manzum olsun, mensur olsun, İslâm tesirinde Türkçe kaleme alınan bütün eserlerde müşterek bazı vasıflar vardır. Arapça mensur eserlerde de görünen kitapların mukaddimelerinde Besmele, Hamdele, Salât u Selâm ile başlama âdeti Türkçe bütün eserlerde görülür. Yazılan eser ister manzum, ister mensur olsun; kitabın muhtevâsı ister dinî ilimler olsun, isterse tarih, edebiyat veya herhangi bir konuda olsun mutlaka bu esaslara riâyet edilmektedir.

Eser manzum ise, nazım türleri de bu muhtevâya göre isim almaktadır. Mesela bir kitabın başında önce besmeleyle başlayan ve Cenâb-ı Hakk'ın vahdâniyetini mevzû edinen bir manzume kaleme alınır ve buna "Tevhîd Manzûmesi" denilir. Manzume uzun veya kısa oluşuna göre farklılık arz ederse de mutlaka Tevhîd akîdesini iyice pekiştirmek için bu kısım hiç ihmâl edilmez. Şâirlerin divanlarının başında mutlaka yer alan ve genelde kaside ve gazel nazım şekliyle tevhîd manzumesi yazmaları âdetten olmuştur. Bundan sonra da ekseriya münâcât manzumeleri bulunmaktadır.

Tevhîd ve münâcât manzumesini takip eden kısım ise na'tlardır. Bunlar Hazret-i Peygambere ittibâı, onun sünnetine tâbi olmayı konu edinen, âyet ve hadislerden iktibaslar yapılarak çoğu kez kaside ve gazel nazım şekliyle kaleme alınmışlardır.

Gerek tevhîd manzumeleri ve gerekse na'tlar herhangi bir eserin başında bir iki manzume şeklinde yer aldığı gibi konusu sadece tevhîd ve na't olan müstakil eserler de bulunmaktadır.

Arap edebiyatında önemli yer işgal eden bazı manzum hikâyeler de Türk şairleri tarafından benimsenmiş ve bu alanda birçok mesnevîler kaleme alınmıştır. Bunlar arasında özellikle Leylâ ile Mecnûn ve Yusuf ile Züleyha başta gelmektedir.

Leylâ ile Mecnûn Hikâyesi

Arap, Fars ve Türk edebiyatlarında en çok etki eden metinlerden biri de Leylâ ile Mecnûn hikâyesidir. Bu hikâye, Agâh Sırrı Levend'in ifadesine göre mîlâdî 7. asrın sonlarında yaşamış olan ve Isfahânî'nin Kitâbü'l- Agânî'sinde Arapların Benî Âmir kabilesinden Kays b. Mülevvıh ile amcasının kızı Leylâ bt. Sa'd arasında geçmektedir. Önceleri sözlü bir halk hikâyesi iken daha sonraları yazıya geçirilmiştir.12 Arap edebiyatında yazılı olarak görülen Leylâ ile Mecnûn hikâyesi, Ebûbekr el- Vâlibî'nin Dîvânu Mecnûn Leylâ'sıdır. Türkler arasında oldukça yaygın olan bu hikâyenin Farsça ilk örneklerini de aslen Türk olan Nizâmî-i Gencevî ile Emir Hüsrev yazmışlardır. Biz burada Arap ve Fars edebiyatlarından ziyâde Türk edebiyatındaki Leylâ ile Mecnûn hikâyelerinden bazılarına temas edeceğiz:

Bu hususta 16. yüzyılda, Doğu Türkçesiyle yazılmış iki önemli eser vardır. Birincisi, Hâtifî'nin (ö. 1521) 1477'de Şehzâde Cem'e sunulan Gülşen-i Uşşâk adlı mesnevîsi. İkincisi de Ali Şir Nevâî'nin (ö.1501) 1484'te kaleme aldığı Leylâ vü Mecnûn'udur. Bu hususta Çağatay lehçesi ile eser veren diğer şairler de şunlardır: Bihiştî (ö.1511), Celîlî (ö. 1569) ve Hakîrî (ö. 1524).

16. asırdan sonra Leylâ ile Mecnûn yazanlar oldukça çoktur. Bunlardan bazıları: Hamdullah Hamdi (ö.1503), Fuzûlî (ö.1556), Ahmed Rıdvan, Piriştineli Celalzâde Sâlih Çelebi (ö.1565), Kafzâde Fâizî (ö.1622), Örfî (ö.1772).

Son zamanlarda da Leylâ vü Mecnûn hikâyesine ilgi artarak devam etmiştir. Bu hususta manzum ve mensur olarak yayınlanan eserlerin gerek aynen gerek sadeleştirilerek yayınlanmasından bu durum anlaşılmaktadır. Fuzûlî'nin eseri, Prof. Dr. Hüseyin Ayan ve Prof. Dr. Muhammed Nur Doğan tarafından; Süleyman Tevfik (ö.1939)'in mensur Leylâ ile Mecnûn'u da Prof. Dr. Kemal Yavuz tarafından metni ile birlikte yayınlanmıştır.13 Prof. Dr. İskender Pala'nın yayını da günümüz neslinin kolayca anlaması için iyi bir çalışma olmuştur.14 Bu zikrettiklerimizden başka Leylâ ve Mecnûn konusu hakkında Türkçe olarak lisans, yüksek lisans, doktora tezleri yapılmış, muhtelif asırlarda telif edilmiş hikâyelerin metin neşri ve sadeleştirmeleri yayınlanmıştır.15
Yûsuf u Züleyhâ Hikâyesi

Konusunu Yûsuf sûresinden alan ve âyette "ahsenü'l-kasas" olarak belirtilen kıssanın da edebiyatımızda bir hayli şair tarafından ele alındığı bilinmektedir. Akşemseddin'in oğlu Hamdullah Hamdi'nin (1449- 1503) hamsesinde yer alan Yûsuf u Züleyhâ mesnevisi benzerleri arasında en meşhur olanlarındandır.16 Yurt içi ve yurt dışındaki elyazma eser kütüphanelerinde şimdilik yüzden fazla nüshasının bulunması bu eserin halk üzerindeki etkisini göstermektedir.17
Leylâ ile Mecnûn hikâyesinde olduğu gibi bu konuda da, özellikle eski edebiyatımızda manzum, mensur birçok eser verilmiştir. Günümüzde ise üzerinde Türkçe olarak lisans, yüksek lisans, doktora tezleri yapılmış, muhtelif asırlarda telif edilmiş hikâyelerin metin neşri ve sadeleştirmeleri yayınlanmıştır.18
Buraya kadar yaptığımız izahlardan ve verdiğimiz misallerden anlaşılmaktadır ki Arap edebiyatının tarih boyunca, gerek şekil gerek muhtevâ yönünden Türk edebiyatı üzerinde büyük tesiri olmuştur. Orta Asya'daki ilk numûneleri daha çok Türkçe kelimelerle ve hece vezniyle olan şiirin, daha sonraları İslâm'ın tesiriyle değiştiğini görmekteyiz. İran edebiyatının tesiriyle ilk yazılı örneklerinde aruz veznini kullanan Türkler, bu vezne uygun olması bakımından Arapça kelimelere daha çok yer vermeye başladılar.

Diğer taraftan dinî ilimlerde Arapçaya duyulan ihtiyacın yanı sıra Arap edebiyatına da o oranda ilgi arttı. Bunun sonucunda ilgi duydukları bu yeni edebiyatın şekil ve muhtevası da aynı ölçüde manzum ve mensur eserlerde tesirini gösterdi. Böylece Arapça olarak iman ve akâide dair yazılmış eserler, Peygamber Efendimizin [s.a.s.]methine dair söylenmiş na'tlar Türk edîb ve şairlerinin örnek aldığı metinler olmuştur. Bunun için günümüze kadar birçok Arapça kasidenin, manzum veya mensur bir hayli risâlenin tercüme ve şerhleri, nazîre ve tahmisleri yapılmış, hâlen de yapılmaktadır.

İbnu'n-Nahvi, el-Kasidetü'l- Münferice'si ve Tercümesi

 
1- Sıkıntı! Şiddetlen ki açıl(ıp rahatlay)asın. (Geçen) gecen ise, sabah aydınlı-ğını(n yakın olduğunu) kuşkusuz bildirdi.
2- Gece karanlığının da yıldızları vardır. Ta ki onu güneş kaplayı(p ortadan kaldır)ıncaya kadar.
3- Hayır bulutunun da yağmuru vardır. Vakti gelince yağar.
4-Nefis ve ruhların binekleri (mesabesinde olan insanlar) için Mevla’mızın ihsanları çoktur.
5- O(ihsa)nların devamlı hayat veren hoş bir kokusu vardır. Öyle ise sen o hoş kokunun hayat veren kaynağına yönel!
6- Çoğunlukla o hayat kaynağı, okyanuslardan denizlerin dalgalarını coşturup taşırır.
7- Bütün yaratıklar O’nun (kudret) elindedir. Varlık içindekiler de, darlık içindekiler de…
8- Onların iniş ve çıkışları ise (ya aşağıların) aşağısına ve (ya yukarıların) yukarısınadır.
9- Onların (dünyadaki) yaşantıları ve (ahiretteki) akıbetleri eğri yolda yürümekte değildir.
10- (Bunlar Allah’ın her şeye) hükmeden (kudret) eli ile örülmüş, hikmetler (yazgılar)dır ki, sonra (bunları) dokuyucu yolunda olan (insan) dokumuştur.
11- (İşler) düz gitse, sonra eğrilse (bütün bunlar) bir düzeltici ve bir eğriltici (nin kudreti)yledir.
12- O hikmetlerin garipliklerine, yıllardır bu görevi yerine getiren (çeşitli) deliller tanıklık etmektedir.
13- (Mümine) Allah’ın hükmüne razı olmak yaraşır. Öyle ise sen de sadece (rıza dairesi olan) o merkeze yönel!

14- Hidayet kapıları açıldığında, onun hazineleri için acele et ve (o kapılardan içeri) gir!

15- Eğer hidayet (hazinelerin)in nihayetine varmak istersen, dikkatli ol! Çünkü orada tökezleme (ihtimali) vardır.

16- Ki, o meydana geldiğinde (oraya) ilk gelenlerden olasın!

17- İşte (gerçek) yaşam ve güzelliği ancak oradadır: Sevinenler ve doğru yola girenler için.

18- (iyi) ameller durgunlaştığı zaman (onları) hareketlendir. Hareketlendirdiğin zamanda o ameller parılda(maya başla)r.

19-Allah’a isyanlar, o (isya)nların çirkinliği; kötü huylu kişilerce (hava ve heves sebebiyle) güzel görülür.

20- Allah’a itaat ve o itaatin güzelliğinin ise, parıldayan sabah nurları vardır.

21- Kim ( Allah’a) itaat sebebiyle cennet hurilerini isterse, hurileri ve işvelerini elde eder.

22-Takva sebebiyle huriler için beğenilen (bir eş) ol ki; yarın (kıyamette) memnun (ve mutlu) olasın ve (böylece azaptan da) kurtulasın.

23- Kur’an’ı mahzun bir kalp ve titrek bir ses ile oku!

24- Gece namazı (Kur’an) okumanın alanıdır. Öyle ise o alanda (Kur’an’ın) manasını anlayarak (tekrar tekrar okumak suretiyle) git-gel!

25- Gece namazın(da okunan Kur’an’)ı ve onun anlamını tefekkür et ki, Firdevs (cennetin)e gelesin ve (bütün sıkıntılardan) kurtulasın.

26- Firdevs (cennetin)de fışkıran Tesnim (çeşmesin)den saf ve karışık olarak (kana kana) iç!

27- (Allah’tan) kendisine yol gösterici olarak gelen akıl övüldü. O’na (itaatten) yüz çevirten heva (-i nefis)de yerildi.

28- Allah’ın Kitabı, O’nun öğretisi, halkın anlayışı için en açık bir yerdir.

29- Halkın en hayırlıları, onların doğru yolu gösterici (rehber)leridir. Onların dışındakiler ise sıradan (kişiler)dir.

30- Atılgan (bir kahraman) olduğun zamanda savaş (meydanın)da ortalığı saran tozdan da kork(up sakın kaç)ma!

31- Hidayet meş’alesini(n yakılacağını) gördüğünde tek başına (da olsan tam) ortasına dikil!

32- Bir kişi aşık olursa, o aşk fırtına(sı, kalbini yakma)sıyla büyük bir acı duyar.

33- Dilber’in (ön) dişleri gülücükler saçar, fakat en mükemmel gülüş seyrek (dişler)dedir.

34- (İlahi) sırların heybeleri, emanetleriyle birlikte (çözülmesi ilahi izne bağlı olan) sağlam bağlar altın da toplanmıştır.

35- Ilımlılık, sahibi için kalıcı (bir haslet)dir. Sertlik ise (sonuçta) fitne ve fesada götürür.

36- Allah’ın rahmeti, doğru yolda olan, insanlara doğru yolu gösteren (Hz.Muhammed) üzerine olsun.
 
37- Ve (Allah’ın rahmeti) O’nun davranış ve sözlerine tutkun olan Hz. Ebu Bekir (üzerine)e (olsun).
38- Ve (Allah’ın rahmeti) tehlikeye maruz Hz. Sâriye kıssasında kerameti (ortaya çıkan) Ebu Hafs (Hz. Ömer üzerin)e (olsun).

39- Ve (Allah’ın rahmeti) iki nur sahibi, haya sahibi, kendisinden haya edilen, yaratılış ve ahlakı güzel olan Ebu Amr (Hz. Osman üzerin)e (olsun).

40- Ve (Allah’ın rahmeti) bol yağmurlu bulutlarıyla ihsanda bulunduğunda ilimde (kendisine müracaat edilen) Ebu Hasan (Hz Ali üzerin)e (olsun).
 
 



 
 
 

Popular Posts