Öne Çıkan Yayın

kelime videoları

https://www.youtube.com/channel/UC91Wrsi_25Ts3280rX8CLDw                                               ...

31 Temmuz 2014 Perşembe

Dille ilgili Özlü Sözler


Dille ilgili Özlü Sözler

 

Dilin olağanüstü olduğunu düşünüyorsunuz; çünkü siz fil değilsiniz. Eğer, fil olsaydınız hortumun varlığından büyülenirdiniz.

 

Steven Pinker

 

Kaynak: Picq, Pascal; Sagart, Laurent; Dehaene, Ghislaine ve Lestienne, Cécile (2013). Dilin En Güzel Tarihi (Çev. Sema Rifat). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

 

 

 

Yüksek düşünceler, yüksek dile sahip olmalıdır.

 

(High thoughts must have high language)

 

Aristophanes

 

 

 

Tüm dünyada en nazik sözcük, dile getirilmemiş kaba sözcüktür.

 

(The kindest word in all the world is the unkind word, unsaid)

 

Anonim

 

 

 

Gerçeğin dili sade ve her zaman basittir.

 

(The language of truth is unadorned and always simple)

 

Marcellinus Ammianus

 

 

 

Dil özgür bir yaratım sürecidir; kanun ve ilkeleri sabittir, ancak, üretim ilkelerinin kullanımı özgür ve sonsuz çeşitliliktedir. Sözcüklerin yorumlanması ve kullanımı bile özgür bir yaratma sürecini içerir.

 

(Language is a process of free creation; its laws and principles are fixed, but the manner in which the principles of generation are used is free and infinitely varied. Even the interpretation and use of words involves a process of free creation)

 

Noam Chomsky

 

 

 

Sükût çürütülmesi en zor argümanlardan biridir.

 

(Silence is one of the hardest arguments to refute).

 

Josh Billings

 

 

 

Sözcükler, hastalıklı aklın hekimleridir.

 

(Words are the physicians of the mind diseased)

 

Aeschylus 

 

 

 

İnsanoğlu yakınmaya olan yoğun ihtiyacını karşılamak için dili icat etmiştir.

 

(Man invented language to satisfy his deep need to complain)

 

Lily Tomlin

Diller arası Temas


Diller arası Temas

 

Farklı dilleri konuşan kişiler arasındaki ilişkilerin (contacts) çok çeşitli sonuçları olabilmektedir. Bazı durumlarda birkaç tane sözcük ödünç alınabilirken bazı durumlarda ise bir dil yeniden şekillenebilir. İlişkilere dayalı bu tür sonuçların birkaç nedeni vardır: farklı dilleri konuşan gruplar arasındaki sosyal, ekonomik ve politik ilişkiler, gruplar arasındaki iletişimin  zorunlu olduğu durumlar, konuşulan diller arasındaki benzerliğin derecesi. Bu nedenlerin bir dilden diğer bir dile ne kadar etki edebileceğini ise, farklı dilleri konuşan gruplar arasındaki ilişkinin derinliği, yoğunluğu veya genişliği belirlemektedir.

 

 

 

Birçok dil, bir diğer dil ile olan ilişkisinden dolayı, birçok özelliği  içerisine transfer edebilmektedir. Örneğin, tarih boyunca İngilizce; Fransızca, Latince, Yunanca ve başkaca dillerden büyük ölçüde ödünç sözcükler almıştır. Bu tür transferlerde, farklı dilleri konuşan dil konuşucularının gerçekte birbirleriyle doğrudan doğruya iletişim kurmalarına gerek yoktur. Transfer; yabancı dil öğretmenleri, dinsel metinler, yazınsal metinler, sözlükler vb. etkenler aracılığıyla da gerçekleşebilir. Diğer birçok iletişim durumları çeşitli türden dil transferlerinin ortaya çıkmasına yol açmış, transfer derecesinin artması sonucunda da ortaya sık sık yeni bir iletişim dili çıkabilmiştir.

 

Birbirleriyle ilişki içerisinde olan küçük gruplar arasındaki ilişkiler, çok dillilik veya karşıt diller arasında geniş sözcük ve dilbilgisi yayılımını içerebilmektedir. Bu durumu örnekleyen yerler içerisinde, Papua Yeni Gine (700'den fazla dil konuşulmaktadır), Amazon havzası ve Avusturalya çölü gibi bölgeler gösterilebilir. Buna karşın, farklı dili konuşan gruplar arasında coğrafi yakınlık olsa bile, dil transferleri oldukça az olabilmektedir. Buna örnek olarak, farklı tipolojik dil konuşucularının bulunduğu Balkan Dil Alanı verilebilir. Bu dil alanı (linguistic area veya Sprachbund) içerisindeki diller (Yunanca, Arnavutça, Bulgarca, Romence vb.) yüzyılarca birbirlerinden etkilenmişlerdir. Ne varki ortak sözcükler oldukça azdır. Bazı sözdizimsel özelliklerde ortak benzerlikler görülse de bu benzerliklerin kaynağı hakkında farklı varsayımlar ortaya atılmıştır.

 

Yukarıda sıralananlar dışında başkaca ilişki türleri de vardır. Birkaçını maddelendirerek vermek mümkündür:

 

1. Aynı topluluk içerisinde ikidilli veya çokdilli konuşucular olabilir. Bu durum çok farklı dillerin birbirlerine büyük ölçüde yaklaşmasına neden olabilmektedir. Buna benzer bir durumu Hindistan'ın bir köyü olan Kupwar'da görmek mümkündür. Kupwar'da Urdu, Marathi ve Kannada dilleri konuşulmaktadır. Dolayısıyla, bu üç ayrı dilin birbirine büyük ölçüde yaklaştığı söylenebilir.

 

2. Bir başka toplulukta, kullanılan iki düzenek (code), düzenek değiştirme sürecinin oldukça girift olmasına veya düzenek karıştırmaya (code mixture) neden olabilir.

 

3. Bazı topluluklarda kullanılan farklı diller oldukça düzenli olarak birbirinden ayrılabilir. Yani, düzenek kaydırma (code switching) süreci iki düzenek birbirine karışmadan gerçekleşiyor olabilir. Örneğin, bir dil evde veya günlük yaşamda (resmi olmayan ortamlarda) kullanılıyorken diğer dil okullarda, bürokraside, yani resmi ortamlarda kullanılıyor olabilir. Bu tür kullanımlar iki değişkenli dil (diglossia) olarak adlandırılmaktadır.

 

4. Bir toplumdaki düzenek tercihi güç ilişkilerini (power relationships) de yansıtıyor olabilir. Yani, kullanılan düzenekler etnik veya kültürel kimliklere gönderimde bulunuyor olabilir.

 

 

 

Diller arası İlişkilerin Dinamikleri

 

Diller arası ilişki durumlarıyla ilgili olarak genellikle iki tür çatışan güç vardır: Karşılıklı etkileşim (interaction) için yeterince etkili bir iletişimin gerçekleştirilmesine ihtiyaç vardır (uzlaşma dinamiği [dynamics of accommodation) ve grup kimliğinin ayrılığını korumaya yönelik gereksinimler vardır (grup bağlılığı [group loyalty]). Uzlaşma dinamiği, diller arasındaki yakınlaşmaya, anlaşmaya, uyuma gönderimde bulunmaktadır. Grup bağlılığından kaynaklı dil kullanımları ise, diğer dillerle olan uzaklığa veya ilişkiler ve dolayısıyla dil konusunda sınırları korumaya yönelik bir dinamiğe gönderimde bulunmaktadır. Uzlaşma dinamiği, diller arasında sözcük alış verişini artırır, bir dile ait özelliklerin geniş bir alana yayılmasına neden olur ve kimi bölgelerde insanlar arasında ikidilliliğe veya düzenek değiştirmeye yönelik bir gönüllülük ortaya çıkabilir. Grup bağlılığı ile ilişkili olan dinamik, tasfiyeci bir akımın ortaya çıkmasına neden olabilir. Böylece, yabancı bir dilin etkilerine karşı önlemler alınabilir. Bu önlemlerin temelinde etnik ve kültürel farklılıkları ortaya koymaya yönelik koşullanmalar vardır. Dolayısıyla, bu tür topluluklarda düzenek değiştirmek reddedilen bir durum olarak ortaya çıkabilmektedir.

 

 

 

Karma Diller

 

Diller arası temas ile ilgili olarak bir başka ilginç durum ise, ticaret veya sömürge amacıyla gelenlerin etkisiyle ortaya çıkmış olan karma dillerdir (pidgins). Ticaret nedeniyle gerçekleşen temaslar, takas ve alış veriş için dilsel bir uzlaşmayı gerektirmiştir. Bu tür bir uzlaşma,karma dilin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Karma dil, bir tür eksiltme ile ortaya çıkmaktadır. Bu eksiltmeler dilbilgisi ve sözcük dağarcığıyla ilişkilidir. Ortaya çıkan karma dil, ticarete yönelik bir işlevi yerine getirmektedir. Zaten, karma dil teriminin, iş veya ticaret (business) anlamında bir sözcükten bozma olduğu söylenmektedir. Bazı karma diller, diğerlerinden daha karma bir sözcük dağarcığına sahip olabilmektedir. Örneğin, Russenorsk, 19. yüzyılda Ruslarla Norweçliler arasında konuşulan ve içerisinde her iki toplumun sözcük dağarcığını içeren bir karma dildir. Bu dil Kuzey Norveç sahilinde 1750-1920 aralığında kullanılmıştır.

 

Eskimo Ticaret Karma dili (Eskimo Trade Pidgin) ve Çince-İngilizce Karma dili (Chinese Pidgin English), sözcük dağarcıklarını, genellikle ticareti veya bölgeyi kontrol altında tutan tek bir kaynaktan almaktadırlar. Karma diller, Çince-İngilizce Karma dilinde olduğu gibi, bazen ticaret dışında askeri işgaller nedeniyle de ortaya çıkabilmektedir. Bunun yanında, sömürge nedeniyle (Hawaiian Pidgin English dilinde olduğu gibi) veya farklı dilleri konuşan efendi ve köle iletişimi için yapılan yerel düzenlemeler nedeniyle de (Indian Butler English dilinde olduğu gibi) oluşabilmektedir. Bazı durumlarda üst tabakanın (sömürgecinin) diliyle alt tabakanın veya o bölgenin ana dili arasında çeşitli derecelerde birleşim gerçekleşebilir. Bu tür durumlarda, ortaya çıkan dile karma dil demek zorlaşır. Bu tür dillerin resmi dil olarak görüldüğü bölgeler de vardır (Örneğin, Tok Pisin ve Bislama, Papua Yeni Gine ve Vanuatu'da resmi dil veya resmi dillerden biridir).

 

 

 

Kırma Diller

 

15-16 yüzyıllar arasında Avrupa sömürgecilğinin genişlemesinin sonucu olarak, sömürgeleştirilen toplumlarla sömürgeci toplumların dilleri arasında bir tür temas gerçekleşmiştir. Bu tür bir etkilişimin sonucunda Avrupalıya ait "üst tabaka" dilleriyle Batı Afrikalının "alt tabaka" dillerinden oluşan karma diller ortaya çıkmıştır. Bu dil kuşaktan kuşağa taşınmış ve doğan yeni neslin dili olmuştur. Yani anadili haline dönüşmüştür.

 

 

 

Diğer Etkiler

 

Sömürgecilik nedeniyle, Avrupa dilleriyle diğer diller arasındaki uzun süreli ilişkinin sonucunda ikidilli karmaşık diller ve Avrupa dillerinin yerlileştirilmiş türleri de ortaya çıkmıştır. Bunun en iyi örneği Ekvador'daki Media Lengua dilidir. Bu dil İsponyalca sözcük dağarcığının Quechua diliyle birleşmesinden oluşmuştur.

 

 

 

Kaynak Metin: LSA

dil ve beyin


Dil ve Beyin

 

Birçok dilbilim bölümünün programında ‘Dil ve Beyin’ veya ‘Dil ve Düşünce’ adlarında dersler bulunmaktadır. Bu tür derslerin içeriğinde dilbilim kuramları ile yetişkinlerin veya çocukların kullandığı doğal dil arasındaki ilişkiler anlatılmakta, açıklanmaktadır. Bu tür bir derste, dil gelişimi, dili üretme ve anlama, beyin hasarı sonucunda ortaya çıkan dil bozuklukları gibi konular üzerine yapılan araştırmalardan ortaya çıkan bulgular sunulmaktadır. Derslerde işlenen bu konular, dil ve düşünce arasındaki ilişki üzerine güncel bulguların ne olduğuna ilişkin bilgiler vermektedir. Bunun yanında, ister konuşma bozuklukları ister dil ve düşünce ilişkisi olsun, bu derslerde, bu konular üzerinde dilbilim araştırmalarının yoğunlaştığı tartışmalar hakkında bir bilgilendirme de yapılmaktadır.

 

 

 

Dil, insanoğlunu diğer türlerden ayıran diğer bilişsel yetiler kadar önemli bir parçamızdır. Örneğin, matematiksel veya uzamsal muhakeme gücümüz, müzik ve çizim yeteneğimiz, sosyal ilişkilerdeki kapasitemiz gibi birçok bilişsel yeti kadar dil de önemli bir yetimiz olarak hayatımızda yer almaktadır. Ancak, bütün bunları söylerken, dil yetimizle diğer bilişsel yetilerimiz arasında tam olarak bir benzerlik olduğu düşünülmemelidir. Örneğin, dilin evrensel bir özelliği vardır. Yani, bütün dünyada çocuklar, dili, benzer süreçlerle öğrenmektedirler. Normal bir gelişimi olan bütün çocuklar en sonunda herhangi bir dili öğrenebilmektedirler. Dil yetimizdeki evrenselliğe karşın, diğer yetilerimizin evrenselliğinden söz edilemez. Hatta, kişiden kişiye değişen bir özellik taşır. Örneğin, bir kişinin matematiğe ilgisi ve yeteneği varkan, başka bir insanın müziğe veya resme ilgisi ve yeteneği olabilir. Kimi insan çok iyi resimler yaparken kimi insan da küçük bir melodiyi bile aklında tutamayabilir. Oysaki, her çocuğun dil öğrenme kapasitesi vardır ve çocuğun dil öğrenme süreci oldukça basit görünür. Ne var ki, dili normal bir gelişim gösteren bütün çocuklar öğrenebilse de, bu dilin basit bir yapıya sahip olduğunu göstermez. Veya, dili öğrenme sürecinin grift olmadığı anlamına gelmez. Gerçekte dil yetisi, insanın tüm bilişsel yetileri içerisinde en karmaşık olanlarından biridir.

 

 

 

Bir İçgüdü Olarak Dil

 

 

 

Bir labaratuvar ortamında olmasa bile, birçok insan dil gelişimi üzerine ilginç gözlemler yapabilir. Üç dört yaşlarındaki çocukların, dilin en karmaşık görünümlerinin bir çoğu üzerinde yetkin oldukları gözlemlenebilir. Anne babalar, çocuklarının aşamalı olarak ilerleyen dil öğrenme sürecini şaşkınlık içerisinde izler. Yine, anne babalar, bütün çocukların, hemen hemen aynı süreci izleyerek dili gelişimlerini tamamladıklarını farketmeyebilir. Ve bütün çocuklar, dil açısından bazı deneyim farklılıklarına sahip olsalar da, temel olarak benzer bir dil gelişimi içerisinde dil yeteneğini kazanmaktadırlar. Örneğin, okul öncesi bütün çocuklar, dilin karmaşık birkaç anlambilimsel ve sözdizimsel görünümleri üzerinde yetenek sahibi olmaktadırlar. Oysaki, okul öncesi çocukların karmaşık sözdizimsel ve anlambilimsel dil görünümleri üzerinde düşünmesi olasılık dahilinde değildir. Üstelik, çocukların dile özgü karmaşık görünümleri öğrenebilmelerinde çevrenin rolüne ilişkin doğrudan doğruya veya açık bir ilişkinin olduğu da, en azından yapılan çalışmalar çerçevesinde söylenemez. Dil gelişimi ile ilgili bu bulgular üzerinde düşünen dilbilimciler, bütün doğal dillere (yani, insan üretimi olmayan veya programlama dili olmayan diller) uygulanabilecek dilbilimsel kuramlar geliştirmeye çalışmışlardır. Dilbilimcilerin geliştirdikleri kuramlar içerisindeki ilkelere, dilsel evrenceler (linguistic univesals) adı da verilmektedir. Dilsel evrenceler oluşturulmadan önce, dil edinimi ile ilgili şu sorular sorulmaktadır:

 

‘Dil neden evrenseldir?’

 

‘Çocuklar ana dillerini nasıl oluyor da hızla öğrenebilmekte ve konuşabilmektedirler?’

 

‘Dilsel bilgi ile deneyimler arasında neden hep zayıf bir ilişki vardır?'

 

Dil gelişimi ile ilgili bütün bu özelliklerden yola çıkılarak, insandaki bir güdünün dil öğrenmeye kodlu olduğu söylenebilir. Yani, insanın biyolojik kodlarında, dil öğrenmeyi tetikleyen veya gerçekleştiren bir güdü olduğu varsayılabilir. Buna karşın, farklı bir görüş olarak tecrübelerin, deneyimlerin çocukların dil gelişiminde önemli olduğu savlanabilir. Çocuk, Et kedi yedi, gibi bir tümcenin neden yanlış olduğunu açıklayamasa da, deneyimlerinden yola çıkarak, Kedi  eti yedi, tümcesinin doğru olduğunu söyleyebilir. Böylesi bir durumda, çocuğun zihninde, gerçek dünyaya ilişkin deneyimlerin depolandığı bir bölme olduğu düşünülebilir.

 

 

 

Birimsellik (Modularity)

 

 

 

Yetişkin dilini anlamaya yönelik araştırmalardan bazıları, zihnin mimarisi ve dilin bilgisi ile inanç dizgesinin ayrık modüller içerisinde bir yerleşim gösterdiğine ilişkin olasılık üzerinde yoğunlaşmaktadır. Birimsellik çalışmaları, bilginin farklı kaynakları tarafından kullanılan birden fazla yoruma sahip tümcelerin işlemlenme sürecini araştırmaktadır. Kısaca, bu çalışmalar, bir yetişkin birden fazla yorumlamaya sahip bir tümceyi nasıl anlamaktadır, sorusu üzerinde durmaktadır. Gerçekte tümcelerin belirsizliği dilin doğasına dayanmaktadır. Yine de, genel olarak, belirsiz (ambiguous) bir tümceyle karşılaşan yetişkin, en sonunda, konuşmanın bağlamına uygun bir biçimde tek bir yorumlamaya ulaşmaktadır. Tümcenin bir bağlam içinde verilmediğini düşünelim, o zaman kişi, genel dünya bilgisini kullanarak, kendisine en uygun gelen yorumu kabul edecektir.

 

Zihnin modüler bir kavram olduğunu düşünen bazı araştırmacılar, bir yorumlama için tercihler arasındaki yarışmada ilk olarak dilsel zeminde (sözdizimsel ve anlambilimsel yapılar) karar verildiğini iddia etmektedirler. Bu görüşe göre, gerçek dünya bilgisi, dilsel zeminde verilen kararın ardından gelmektedir.

 

Dilin birimsel (modüler) olduğuna ilişkin bir başka kanıt,  dil bozuklukları üzerine yapılan çalışmalardır. Sözyitimi veya afazide bütün dil yetileri kaybolmaz. Beynin belirli bir bölgesinde meydana gelen bir etki anlam veya dil üretimi konusunda bir yitime neden olabilmektedir. Bu yitim, beynin aynı bölgesinden hasar görmüş tüm insanlarda benzer bir biçimde gerçekleşmektedir. Bu araştırmalarda, dil bozukluklarıyla, dilsel bilginin hangi görünümlerinin yitirildiği üzerine yoğunlaşılmaktadır.

 

 

Kaynak metin: LSA

Edimbilimin Temel Kavramları


Edimbilimin Temel Kavramları

 

1970'lerden itibaren, dilbilimciler tümce yorumlamalarında bağlam (context) kavramının önemini farkettiler. Tümce anlamı ve yorumlaması üzerine bağlamın etkisine ilişkin çalışmalar edimbilim (pragmatics) olarak adlandırılmaktadır. Özetle, edimbilim, insana özgü dil kullanımının bağlam içerisinde incelenmesidir, denilebilir.

 

İşbirliği İlkesi (Co-operative Princible)

 

 Bir felsefeci olan Paul Grice'in (1975) edimbilim kuramında, konuşma bir işbirliği etkinliği (co-operative activity) olarak tanımlanmaktadır. İşbirliği ilkesinin alt ilkeleri şunlardır:

 

1. Nicelik (Quantity): Konuşmada eksik ve gereksiz bilgilerden kaçınılmalıdır.

 

2.Nitelik (Quality): Konuşmada inanılan veya doğru olduğu düşünülen şeyler söylenilmelidir.

 

3. Belirginlik/Bağıntı (Relevance): Konuşmada söylenilenlerin konuyla bağıntısı olmalı.

 

4. Tarz (Manner): Konuşmada açıklık olmalı, söylenilenler anlaşılmaz olmamalı. Kısa ve öz olmalı.

 

 

 

R. Lakoff (1973), Grice'tan farklı olarak, karşılıklı konuşmada iki ilke olduğunu söylemektedir:

 

1. Açık ol (Be clear)

 

2. Kibar ol (Be polite)

 

 

 

R. Lakoff'a göre, bu iki ilke (maxim), edimbilimsel edincin temini için yeterlidir. Lakoff kibarlık (politeness) için dört kural vermektedir:

 

1. Söylediklerini dinleyiciye empoze etme!

 

2. Dinleyiciye seçenekler sun!

 

3. Dinleyicinin kendisini iyi hissetmesini sağla, arkadaşça ol!

 

 

 

Edimbilim alanında genel olarak üç kavram etrafında çalışıldığı söylenebilir:

 

I. Gösterim (Deixis)

 

II. Önvarsayım (Presupposition)

 

III. Sözeylem (Speech act)

 

 

 

I. Gösterim: Gösterim, dil ve bağlam arasındaki ilişkiyi göstermektedir. Her sözcük veya sözce, kendi şartları içerisinde doğru bir biçimde anlaşılabilir. Dil kullanımı, sözcenin doğru anlaşılmasını sağlayan aşağıdaki gösterim ifadelerini içermelidir:

 

 

 

1. Kişi Gösterimi (Person Deixis):

 

a. Adıllar: Ben, sen, o, Biz gibi... Birçok dil, Yakın (Proximal) ve Uzak (Distal) ayırımı yapmaktadır. Yakın kavramı için bura veya bu adılları; uzak kavramı içinse şura veya şu adılları örnek olarak gösterilebilir.

 

b. Özel adlar: Ali, Ayşe gibi...

 

c. Gösterme sıfatı ve Adılları: Bu adam, şunlar gibi...

 

 

 

2. Zaman Gösterimi (Time Deixis):

 

Bir ifadenin, doğru yorumlanabilmesi için belirgin bir zaman gönderimine sahip olmalıdır. Örneğin, bir bakkalın kapısına şöyle bir not yapıştırıldığını düşünelim,

 

'Bir saat içerisinde döneceğim.'

 

Bu notun ne zaman yazıldığını bilmediğimiz için, yazan kişinin ne zaman döneceği konusunda doğru bir bilgiye sahip olamayız. Böylesine bir not, üniversitenin duyuru panosuna asılı olsaydı; yalnızca, zaman konusunda değil, kişi ve yer konusunda da eksik bir dilsel kodlamanın olduğunu rahatlıkla söyleyebilecektik.

 

 

 

3. Yer Gösterimi (Place Deixis):

 

Bir ifadenin doğru yorumlanabilmesi için, bura, bu yerde, şu kitapta, ora, İstanbul'da gibi belirgin bir yer gönderimine sahip olmalıdır.

 

 

 

II. Önvarsayım: Konuşucuların bazı ifadeleri yorumlayabilmeleri, kimi durumlarda gerçek dünyayla ilgili bazı örtük bilgileri kullanmalarıyla ilişkilidir. Örneğin, karşılıklı konuşmada şöyle bir soru sorulduğunu düşünelim,

 

'Soyut matematik dersimize siz mi gireceksiniz?'

 

Bu soruyu okuyan veya duyan kişinin aşağıdaki önvarsayımları yapması beklenebilir:

 

1. Konuşmanın geçtiği yer büyük olasılıkla üniversitedir; çünkü soyut matematik üniversite düzeyinde bir derstir.

 

2. Soru sorulan kişi bir üniversite hocası olmalı.

 

3. Soruyu soran ve muhatabının matematik bölümüyle ilişkili olmaları beklenir.

 

  

 

 

 

Kısaca, Önvarsayım, söylem düzleminde önermelerin boşluklarını tamamlayan edimbilimsel bir işlevdir. Önvarsayım işleviyle konuşucunun örtük bırakmak istediği veya dilin ekonomi ilkesi güdülenmesiyle kısalttığı önermeler bir bütünlük içerisinde algılanır. Ancak, önvarsayımın söylemde gerçekleşmesi veya işlevini yerine getirebilmesi, söylem katılımcılarının ortak bir bilgiye sahip olmalarını gerektirir. Önvarsayım, genellikle Bağıntı Kuramı (Relevance Theory) çerçevesinde ele alınmaktadır.

 

 

 

 

 

III. Sözeylem: Sözeylem çözümlemecileri, dilin biçimiyle değil, dille neyin gerçekleştirildiğiyle ilgilenmektedirler. Sözeylemler dilin dilbilgisel boyutundan öte, toplumsal, kültürel, dolayısıyla işlevsel yönüne gönderimde bulunmaktadır. Dil üretiminin belli bir amacı vardır. Yani, dili sözcükleri ve sesleri dilbilgisel olarak sıralamak için değil, bir eylemi yerine getirmek için kullanırız. Belli bir durumda, belli bir zamanda, belli bir kişiye sözcelerle aktarmaya çalıştığımız bir durum vardır. Bir anlamda konuşurken sözle gerçekleştirilen bir eylemi devreye sokmuş oluruz. Örneğin, hasta olan bir insana söylenen “geçmiş olsun!” kalıp sözüyle bir eylemi, bir işi yerine getirmiş olmaktayız. Hasta olan bir insana “Kolay gelsin!” denmez; çünkü “kolay gelsin” kalıp sözü başka bir durumda kullanılabilir. Hasta olan bir insana, “kolay gelsin” diyerek, doğru bir iş yapmış olmadığımız gibi, kültürel ve toplumsal yapıya da uygun davranmış olmayız. Dolayısıyla, sözeylemlerin toplumsal ve kültürel yönleri ve işlevleri vardır. Bir toplumda, rica etmek için kullanılan bir kalıp söz, başka bir toplumda emir bildiren veya kaba bir söz olabilir. Bu açıdan bakınca, büyüklerin elini öpmek toplumsal düzeyde nasıl bir eylemse, sabah karşılaştığımız bir tanıdığımıza “günaydın!” demek de aynı derecede toplumsal bir eylemdir. Sözeylem çözümlemelerinde, toplumlar arasındaki farklılıklar gözlemlenebildiği gibi, benzerlikler de gözlemlenebilmektedir. İki farklı toplumun rica, teşekkür gibi kalıpları benzer olabilir. Geniş bir perspektifte bakıldığında, sözeylem çözümlemelerinin toplumların birbirlerini daha iyi anlamalarına katkıda bulunucağı söylenebilir.

 

Sözeylem çözümlemelerinde sözcelerin yerine getirdiği sözel eylem üç öğe etrafında incelenmektedir:

 

1. Düzsöz (locutionary act)

 

2. Edim söz (illocutionary act)

 

3. Etki söz (perlocutionary act).

 

 

 

1. Düzsöz: Sözcenin bilgi, açıklama veya betimleme içermesidir. Sözcede verilen bilgi doğru ya da yanlış olabilir.

 

"Bugün okula gittim."

 

"Su yüz derecede kaynar."

 

2. Edim söz: Sözceyle ilişkili eylemin yerine getirilmesi

 

"Teşekkür ederim!" (Teşekkür etme eylemi)

 

"Su kaç derecede kaynar?" (Soru sorma eylemi)

 

3. Etki söz: Sözceyle dinleyicide istenilen etkinin veya davranışın gerçekleşmesini amaçlamak

 

"Lütfen dışarı çıkar mısın!" (Dinleyicinin dışarı çıkması bekleniyor)

 

"Dokun şu kabloya, inan çarpılmayacaksın!" (Dinleyici ikna edilmeye çalışılıyor)

 

 

 

Kaynakça

 

Farrokhpey, Mahmud (1999). Fundamental Concepts in Linguistics. Tehran: Sokhan

 

Tannen, Deborah. http://www.lsadc.org/info/ling-fields-discourse.cfm

 

 

 

İleri Okumalar

 

Austin, J.L (1962). How to do Things with Words. Ed. J.O.Urmson. London: Oxford University.

 

Brown, P., & Levinson, S. (1987). Politeness: Some universals in language use. Cambridge University Press.

 

Grice, H. P. (1975). Logic and conversation. In P. Cole & J. Morgan (Eds.), Syntax and semantics: Speech acts (Vol. 3, pp. 41-53). New York: Academic Press.

 

Lakoff, R. (1973). The logic of politeness; or, minding your p’s and q’s. In Paper from the ninth regional meeting of the Chicago Linguistic Society (pp. 292-305). Chicago: University of Chicago Press.

 

Lakoff, R. (1989). The limits of politeness: Therapeutic and courtroom discourse. Multilingua, 8(2/3), 101-129.

 

Sperber, Dan and Deirdre Wilson. (2004) "Relevance Theory" in G. Ward and L. Horn (eds) Handbook of Pragmatics. Oxford: Blackwell, 607-632.

 

Searle, John (1969). Speech Acts. Cambridge: Cambridge University Press.

bilgisayar ve dil


Bilgisayarlı Dilbilime Genel Bakış

 

Bilgisayarlı Dilbilim (Computational Linguistics) alanında çalışan araştırmacılar Fortran, Snobol, C++ ya da Java gibi bilgisayar dillerinden çok Türkçe, Rusça gibi doğal dillerle ilgilenmektedirler. Bilgisayarlı dilbilimin iki amacı vardır:

 

(i) Teknolojik (uygulayımbilimsel) amaç. Doğal dilleri çözümleyebilme ve işlemleyebilme amaçlarına yönelik kullanılabilecek bilgisayarların ortaya çıkmasını sağlamak.

 

(ii) Psikolojik (ruhbilimsel) amaç. Bilgisayarlarla benzerlik kurarak, insanların doğal dili nasıl işlemlediklerini anlamak.

 

 

 

Teknolojik bakış açısından, bilgisayar uygulamalarında doğal dil için üç kullanım vardır.

 

(i) Doğal dil ara yüzlerinden yazılıma. Örneğin, kullanıcıya ticari havayolu uçuşu hakkında mikrofonla bilgi sorabilmeye izin veren otomatik bir seyahat acentesi türüne ilişkin sistemler yapılabilir.

 

(ii) Yazılı metinden dosya bulup getirme ve bilgi çıkarma. Örneğin, bir bilgisayar sistemi, gazetedeki makaleleri ya da bazı metin türlerini belirli türden olaylar hakkında bilgi toplamak ve veritabanına kim, nerede ve ne zaman sorularına yönelik bilgiler girmek için tarayabilir.

 

(iii) Makineli çeviri (Machine translation). Bilgisayar sistemleri, günümüzde, kabaca bir dilden diğer bir dile çeviri gerçekleştirebilmektedir.

 

Bilgisayarlı dilbilim araştırmacılarının benimsedikleri psikolojik bakış açısı varsayımında, bazı soyut düzeyler açısından beyin biyolojik bir bilgisayar türü olarak değerlendirilmektedir. İnsanların dili üretmelerine benzer işleyişe sahip bir bilgisayar modellenebilir.

 

 

 

Bilgisayarlı Dilbilim İçerisindeki Sorunlar

 

Hem teknolojik hem de psikolojik bakış açısında, bilgisayarlı dilbilim araştırmacıları, kuralların ve işlemlerin bir dizisini geliştirmeye çalışmaktadırlar. Örneğin, tümcelerin sözdizimsel yapısını betimlemek veya adılların gönderimlerini çözmek gibi, kuralların ve işlemlerin kümesi ortaya konmaya çalışılmaktadır.

 

İşlemlenen doğal dillerdeki en önemli problemlerden biri belirsizlik (ambiguity) sorunudur. Belirsizlik kavramını somutlamak için aşağıdaki örneği inceleyelim,

 

“Adamı parkta dürbünle gördüm”

 

Yukarıdaki tümcenin iki anlamı vardır:

 

1. Elinde dürbün olan adamı parkta gördüm

 

2. Dürbün kullanarak parktaki adamı gördüm

 

Belirsiz tümceler sözlü söylemlerde ve yazılı metinlerde sıkça rastlanılan yapılardır. Ne var ki birçok belirsiz tümce dikkatimizden kaçmaktadır. Bunun nedeni, dünya bilgisiyle (knowledge of the world) ve bağlamla belirsiz tümcelerin anlamlarını çözebilmekte oluşumuzdur. Ama, bir bilgisayar sistemi, bizim gibi bir dünya bilgisine sahip değildir ve onun bağlamdan belirsiz tümcenin anlamını belirleyecek bir işi gerçekleştirmesi zordur.

 

 

 

Belirsizliğe Yaklaşımlar

 

Belirsizlik problemini çözmek için iki olası çözüm üzerinde durulmaktadır: bilgi-temelli (knowledge-based) ve istatiksel (statistical).

 

Bilgi-temelli yaklaşımda, sistem geliştiriciler dünyayla ilgili pek çok bilgi yüklemeleri gerekmektedir. Ayrıca, sistem geliştiricilerin metindeki bağlamı çözümleyecek işlemlemeler geliştirmeleri de gerekmektedir. Bu yaklaşımın avantajı insan dilinin işlemlenme sürecine oldukça benzemesi ve uzun soluklu olarak başarılı sonuçların alınma olasılığının yüksek olmasıdır. Bilgi-temelli yaklaşımın olumsuz sayılabilecek yönü ise, yeterli derecede geniş dünya bilgisi düzgülemesi için oldukça çaba harcanması gerektiği ve bilgiyi kullanmak için bilinen işlemlemelerin yetersiz kaldığı gerçeğidir.

 

İstatiksel yaklaşımda, açıklayıcı notlar konulmuş büyük ölçekli bir bütünceye ihtiyaç duyulmaktadır. Bu sistemin geliştiricileri, yazdıkları işlemlerde belirsizliğin büyük ölçüde çözümünü hesaplayabilmek için sözcükleri, sözcük türlerini ve belirlemeyi kolaylıştıracak diğer koşulları yüklemektedirler. Örneğin, birisi geliştirilen sistemde Ad-İlgeç-Sözcük gibi bir üçlemenin kullanımı ile ilgili bilgi toplamak isteyebilir. Bütünceden elde ettiği verilerden <dürbün, ile, gör-> üçlüsünün <dürbün, ile, adam> veya <adam, dürbün, ile> üçlüsünden daha sık kullanıldığını belirleyebilecektir. Bu yaklaşımın avantajı, açıklayıcı notlar konulmuş bir bütünceye erişebilmek, kendi kendine işleyebilen bir sistemle etkili sonuçlar alabilmektir. İstatiksel yaklaşımın olumsuz sayılabilecek yönü ise, açıklayıcı notlar konulmuş bir bütüncenin oluşturulmasının oldukça masraflı olmasıdır. Üstelik, istatiksel yaklaşımla oluşturulmuş bir sistemde toplanan veriler, derin bağlamsal faktörlere yönelik farkındalık gerektiren yerlerde yanlış çözümlemelerin ortaya çıktığı sonuçları içerebilir.

Türkiye'de Etimoloji Sözlüklerinin Bugünkü Durumu

Türkiye'de Etimoloji Sözlüklerinin Bugünkü Durumu PDF Yazdır E-Posta
Yazar: Çiğdem Kalegeri   
22 07 2012
 
Etimoloji sözlükleri, sözcüğün en eski kaynak dili, Türkçedeki ilk kullanımı, bunun kaynağı ve tarihi, alıntı sözcüklerin hangi dil aracılığıyla Türkçeye girdiği, günümüze kadar geçirdiği biçim, yazı ve anlam değişmeleri ve bunların tarihli metinlerle örneklendirilmesi, diğer Türk dillerindeki akraba sözcükler, bunların hangilerinin kullanımdan düştüğü, örneklerin ne kadar kapsamlı, ne ölçüde zengin olduğu gibi ölçütler göz önünde bulundurularak yazılmalıdır. Bu tür sözlüklerin ne ölçüde teknik uzmanlık çalışmaları olduğu ya da ne ölçüde genel okura hitap edebileceği, yani bu sözlükleri kullanacak kimselerin ne gibi donanımlara sahip olmaları gerektiği de dikkat edilecek unsurlardandır.
 
Bu çalışmada, Türkiye Türkçesinin etimoloji sözlüklerinden bazıları yukarıda belirtilen kıstaslara göre incelenmiş ve Türkiye’deki etimoloji sözlüklerinin bugünkü durumunun saptanması amaçlanmıştır. Söz konusu etimoloji sözlükleri, sırasıyla, Martti Räsänen’in Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der Türksprachen sözlüğü, Gerhard Clauson’un An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth Century Turkish, Andreas Tietze’nin Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı, İsmet Zeki Eyuboğlu’nun Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü, Tuncer Gülensoy’un Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü, Hasan Eren’in Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü ve Sevan Nişanyan’ın Sözlerin Soyağacı adlı eserleridir.
 
I. ETİMOLOJİ VE ETİMOLOJİNİN ÖNEMİ
 
Etimoloji sözcüğü, eski Grekçedeki etimos (doğru) ve logos (sözcük, bilgi) kökenlerine dayanmaktadır. Yani sözcüğün köken anlamı şudur: “Sözcüklerin ilk ve doğru biçimleri.” Ayrıca bu sözcükten, bunları saptamak için yapılan dil çalışması da anlaşılmaktadır (Başkan 1978:314). Başka bir ifade ile etimoloji yani köken bilim, bir sözcüğün ya da sözcük ögesinin kökenini, aslını, ne zaman dile girdiğini, ne gibi değişiklikler geçirdiğini inceleyen bilim dalıdır (Yakın, 1997:140).
 
Sözcük bilgisi ve anlam bilimi ile de doğrudan bağlantılı olan etimoloji, benzer ve farklı sözcükler arasında kurulan ilişkilerin araştırılıp açıklanmasına dayanmaktadır. Bu yapılırken sadece sözcükler değil onlardan yeni türetmelere yardımcı olan eklerden de faydalanılır. Bir dildeki sözcüklerin köklerinin ve bu köklerdeki anlam unsurlarının tespit edilmesi o dilin eskiliğinin belirlenmesinde önemlidir. Bu yolla o dili konuşan milletin duygu ve düşünce yapısı da aydınlatılmış olur. Aynı zamanda ilerleyen dönemlerde ortaya çıkan yeni sözcüklerin ve anlam gelişmelerinin de açıklığa kavuşturulması kolaylaşır (Güner, 2006:77).
 
II. ÇAĞDAŞ ETİMOLOJİNİN GENEL İLKELERİ
 
Çağdaş etimolojinin genel ilkeleri kısaca şunlardır:
1. Bir sözcük ya da sözcük ögesinin en eski biçimini ve ona paralel olarak gelişen bütün biçimlerini belirlemek gerekir.
2. Bir sözcük ya da sözcük ögesinin içerdiği ses, genellikle köken (etimon) adı verilen kaynak sözcükte, ona denk seslerle karşılaştırılmalıdır.
3. Sözcüğün ait olduğu dilin, belirlenen ses bilgisi ile ilgili karşılıklarındaki her türlü sapma ve değişme, bilimsel olarak açıklanmalıdır.
4. Sözcüğün tarihsel gelişiminde ortaya çıkan her türlü anlam kayması belirtilmelidir.
5. Bir dile yabancı sesleri ya da bileşimleri içeren, dildeki öteki sözcüklerden kopuk kalan ya da olağan fonetik karşılıklardan sapma gösteren sözcükler, büyük olasılıkla, başka dillerden alınmıştır. Bu durumda sözcüğün hangi dilden geldiği tespit edilmelidir (Yakın, 1997:140).
 
III. İNCELENEN ETİMOLOJİ SÖZLÜKERİ
 
1. Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der Türksprachen-Martti Räsänen
 
Türkçe sözcüklerin etimolojisi üzerine yayımlanmış sözlüklerin önemli bir kısmı Türkiye dışından araştırmacılara aittir. Bunlardan özellikle Martti Räsänen’in Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der Türksprachen sözlüğünde her sözcüğün en eski şekli veya günümüz Türk lehçelerindeki durumu madde başı olarak alınmış, birbirinden farklı olan anlamları varsa tek tek gösterilmeye çalışılmıştır. Gerekli görüldüğü durumlarda Ural ve Altay dillerindeki şekilleriyle karşılaştırmalar yapılmıştır. Gerhard Doerfer, Stanislaw Kaluzyński, Lajos Ligeti gibi Türkolog ve Altayistler de esere katkıda bulunmuşlardır (Güner, 2006:78).
 
Räsänen’in 1969’da yayımlanan bu önemli çalışmasında, varsa, her sözcüğün en eski biçimi (Eski Türkçe, Orta Türkçe vb.) ya da günümüzdeki biçimi (Azerî Türkçesi, Kumukça vb.) madde başı yapılmış, sözcüğün yaşadığı diller, farklı anlamları varsa bunlarla birlikte tek tek gösterilmiştir. Yeri geldikçe kimi sözcükler Ural ve Altay dillerindeki biçimlerle karşılaştırılmış, özellikle Moğolcadan, Mançu-Tunguz dillerinden, Koreceden ve Finceden akraba olması olası örneklere yer verilmiştir (Ölmez, 1998:177).
 
Madde başlarından kimisi ana biçimler olup yazılı metinlerde karşılaşılmayan sözcüklerden oluşmaktadır. Räsänen, bir sözcüğün akrabalığı ana döneme değin gidiyorsa bunu, “~” işaretiyle göstermiştir. Olası bir akrabalık içinse “=” işaretini kullanmıştır (Ölmez, 1998:177).
 
Sözlüğün ilk biçiminden kimi parçaları 1963 yılındaki Altayistik toplantısında, Helsinki’de okumuştur. Sözlüğün önsöz bölümünden anladığımız kadarıyla Mongolistik ve Arabistikle ilgili konularda alanın uzmanlarının görüşlerine başvurulmuştur. Döneminin önde gelen Altayist ve Türkologları da ayrıca esere katkıda bulunmuşlardır (Arapça ve Farsça sözcükler için Jussi Aro, öteki konularda Gerhard Doerfer, Susanne (Zsuzsa) Kakuk, Stanislaw Kahızyıiski, Lajos Ligeti, Nicholas Poppe) (Ölmez, 1998:177).
 
2. An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth Century Turkish-Sir Gerard Clauson
 
Etimoloji sözlükleri içinde, Sir Gerard Clauson’un An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth Century Turkish (Oxford, 1972) sözlüğü çok yetkin bir etimoloji çalışmasıdır (Sezer, 2003: 1). Eserin girişinde, eski Türkçenin eklerinin kısa bir listesi mevcuttur. 13. yy. öncesi leksikolojik verileri ele alan Clauson, önce Orhon yazıtlarından, ardından Yenisey yazıtlarından örnekler vermiş ve daha sonra Uygur ve Hakaniye Türkçelerinden örneklerle ilgili maddeyi tamamlamıştır. Bu çalışmada Clauson’un, S. E. Malov’un Yeniseyskaya Pis’mennost’ Tyurkov, tekstı i perevodı adlı eserinden hareketle verdiği örnekler hem Malov ile hem de Malov’dan sonraki belli başlı çalışmalarla karşılaştırılmış ve gerektiğinde maddenin altına açıklayıcı notlar düşülmüştür. Özellikle çok satırlı bazı yazıtların daha sonra yapılan yayımlarındaki satır farklılıkları belirtilmiştir (Aydın, 2009:94).
 
Eserde her sözcük yer aldığı en eski metne göre madde başı yapılmıştır. Sözcüklerin gerçek anlamlarının yanında varsa mecazî anlamları da verilmiştir. Bundan sonra, Kıpçak Türkçesi eserlerine kadar olan dönem içerisindeki metinlerden örnekler alınmıştır. Sözcüğün devirler arasında geçirmiş olduğu ses değişmeleri gösterilmiştir. Eğer sözcük günümüzde yaşıyorsa hangi Türk lehçesinde yaşadığı belirtilmiş ve bu sözcükler metinlerden alınmış örneklerle ortaya konulmuştur. Ayrıca incelenen sözcük alıntı ise geldiği dil de mutlaka belirtilmiştir (Aydın, 2009:94). Ancak bu sözlükte o dönem metinlerinde geçen ve Türkçeleşmediği kabul edilen yabancı kökenli sözcüklerin çoğuna yer verilmemiştir. Kısacası bu sözlükte Arapça, Farsça, Sanskrit, Soğdca, Çince sözcükler pek yer almaz (Ölmez, 1994:97).
 
Yaklaşık on bin madde başından oluşan eserde önce ünlülerle daha sonra da ünsüzlerle başlayan sözcüklere yer verilmiştir. Sözlük alfabetik olarak değil hece düzeniyle sıralanmıştır. Önce ünlüyle başlayan sonra da ünsüzle başlayan sözcükler ele alınmıştır: a, e, ı, i, o, ö, u, ü, b, ç, d/t gibi. Örneğin “b” maddesinde sırasıyla ilk şu sözcükler yer alır: ba, be, bi, bu, ba-, bıç-/biç-, baça, poçı, baça-, bıçtur- vb (Ölmez, 1994:97). Clauson’un Mal. kısaltmasıyla verdiği ilk rakam Malov 1952’deki yazıt numarasını, ikinci rakam ise yazıttaki satırı göstermektedir. Clauson’un verilerinin ardındaki parantez içerisine yazıtın bugün belirlenen numarası ve adı yazılarak okuyucuya kolaylık sağlanmaya çalışılmıştır. Clauson’un verdiği üst üste iki nokta (:) sözcükteki uzun ünlünün varlığını işaret etmektedir. Bu bakımdan üst üste iki nokta hangi sesin sonunda bulunuyorsa o ünlünün uzun olduğu anlaşılmalıdır. Clauson’un ünlü uzunluğunu gösteren üst üste iki noktası ile karışması endişesiyle madde başları yazılırken sözcüğün sonuna üst üste iki nokta işareti konmamış, sözcük sadece koyu harflerle yazılmıştır (Aydın, 2009:95).
 
3. Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı-Andreas Tietze
 
 
Andreas Tietze’nin Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı, altı cilt ve bir indeks olmak üzere yedi cilt olarak planlanmıştır ve Simurg Yayınları’ndan 2002 yılında ilk cildi (A-E) çıkmıştır. 2003’te vefat eden Andreas Tietze’nin sözlüğünün ikinci cildi (F-J) ise 2009’da yayımlanmıştır. Ord. Prof. Andreas Tietze, hem sözcüklerin kökenleri hem de tarihsel kullanımları hakkında açıklayıcı özel bölümlerle gerekli tüm bilgiyi sunmuştur (Sezer, 2003). Sözlükte Türkçe üzerine yapılmış filolojik, tarihsel ve kıyaslamalı çalışmalar kapsamlı olarak kullanılmıştır. Tietze, Türkçenin tarihi ile ilgili pek çok bilimsel çalışmayı taramış ve değerlendirmiştir (Sezer, 2003).
 
Tietze, eserinde Türkiye Türkçesine ağırlık vermiştir. Sözlükte ara sıra Azerî Türkçesinden söz edilmişse de Türkmence, Özbekçe, Tatarca, Kırgızca, Kazakça gibi diyalektler ihmal edilmiştir. Ayrıca, sözlükte Türkiye Türkçesine komşu dillerden geçen çok sayıda sözcük mevcuttur. Özellikle Arapça ve Farsçadan alıntılanmış sözcükler azımsanamayacak sayıdadır. Bunun yanında sözlükte Rumca ve Ermenice kalıntılara da rastlamak mümkündür (Eren, 2005:17).
 
Eserde, sözcüklerin ana kaynakları ve zaman zaman da ara dönemlerde geçirdiği değişiklikler verilmiştir. Anadolu Türkçesinin öncesine giden durumlarda ise kaynaklar gösterilmiştir. Bunlar kimi zaman metinlere, kimi zaman da o sözcüğün etimolojisini işleyen bilimsel makalelere gönderme yolu ile yapılmıştır. Bu açıklamalar arasında sözcükle ilgili sesbilimsel (fonolojik) bilgiler de zaman zaman verilmiştir (Sezer, 2003). Ayrıca sözlükte, yapım ekleri ve Türkçede sözcük yapımı hakkında bilgiler de mevcuttur. Örneğin sözlükte çeşitli maddelere eklenmiş paragraflarda belirli eklerle yapılan sözcük türevleri hakkında aydınlatıcı bilgi verilmiştir. Yalnız birinci ciltte geçen sözcüklerden seçilmiş örneklerin verildiği bu açıklamalar için sözlüğün başında bir döküm mevcuttur ve hangi türevlerin hangi maddelere ek olarak verildiği de gösterilmiştir (Sezer, 2003). Çalışmayı hazırlarken Tietze, özellikle çağdaş Türkiye Türkçesinden birçok metni tarayarak örnek cümleler almış, kelimelerin etimolojileriyle ilgili olarak görüşler ileri sürmüş, gerekli gördüğü yerlerde ise bilhassa Clauson’un sözlüğü olmak üzere diğer etimolojik sözlüklere başvurmuştur (Güner, 2006:80).
 
Eserin açıklama dili, sunumu ve imlâsında bazı sorunlar göze çarpmaktadır. Bunlardan biri, açıklayıcı gramer terminolojisinin çeşitli dillerden oluşmasıdır. Örneğin, İngilizceden backformation, hypercorrection, interdental, spirant, sonorization, vb; Latinceden apelletivum, alfa privativum, participium passivum, accusativum, nomina, syntagma, teneus, vb; Türkçeden fonolojik hususiyetler, sıfat eki, isimlerden sıfat yapan ek, küçültme eki, geçmiş zaman fiil sıfatı, vb. terimler sözlükte yer almaktadır. Ayrıca tabu sözcüklerle ilgili açıklamaların doğrudan Almanca verilmiş olması da bir sorun teşkil etmektedir (Sezer, 2003).
 
4. Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü-İsmet Zeki Eyuboğlu
 
İsmet Zeki Eyuboğlu’nun Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü adlı eseri, 1988’de Sosyal Yayınları tarafından basılmıştır. Aşağıda bu sözlüğün önsözünden bir bölüm aktarılmıştır:
 
Çalışmamızda, kendimize göre, bir yöntem uygulayarak, iki ilke benimsedik. A) Doğal varlıkların çıkardığı seslerden kurulu sözcükler (Türkçe sözcükler), B) Başka dillerden Türkçeye geçerek değişen ya da olduğu gibi kalan sözcükler (yabancı kaynaklı sözcükler). Birinci bölüme girenler kışkırtmak, böğürmek, uğuldamak, çağlamak, çınlamak gibi sözcüklerdir. Bu tür sözcüklerin açıklanışında, başka bir görüşü benimseyenlerin izini sürmediğimiz gibi kaynak arama gereğini de duymadık. İkinci bölüme girenler ise nereden geldiği çok açıkça bilinen sözcüklerdir. Sözgelişi mendil, kalem, defter, destek, fener, lamba, günlük, kâse, çekiç gibi. Bunlar için de kaynak arama gereğini duymadık. Bugün kimse çıkıp kalas, damacana, kandil, iskemle, iskelet gibi sözcüklerin açıklanışında araştırıcıyı kaynak gösterme gereğinde bırakmaz. Araştırı bu sözcüklerin geldiği dilleri biliyorsa, başkalarının tanıklığına başvurması işi uzatmaktan öte bir anlam taşımaz. Farsça bilen bir kimse duvar, dost, düşman, ney, şamdan sözcüklerinin Türkçeye nereden geldiğini anlamakta güçlük çekmez” (Eyuboğlu, 2004:12).
 
Bu eser birçok Türkolog tarafından şiddetle eleştirilmiş ve ciddî bilimsel yazılarla tenkit edilmiştir. Örneğin Prof. Dr. Talat Tekin Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü adlı makalesinde bu eseri değerlendirdikten sonra şöyle bir sonuca ulaşmıştır: “Sayın Eyuboğlu’nun kaleme alıp yayımladığı bu sözlük son derece ‘amatör işi’ bir yapıt olduğundan ‘fahiş’ yanlışlarla doludur. Bu nedenle kullananlara yararı değil, ancak zararı olabilir. Öte yandan, yanlışlarla dolu olmasına karşın bu yapıt yine de hiç yararsız sayılamaz. Çünkü Sayın Eyuboğlu’nun bu yapıtı, hiç değilse, genel dilbilimi ile Türk dilbiliminin abecesi sayılan temel bilgilerden bile yoksun bir kişi günün birinde Türk dilinin etimolojik sözlüğünü yazmak gibi çok güç bir işe girişir ya da kalkışırsa bunun nasıl tam bir başarısızlıkla sonuçlanacağını açıkça göstermektedir” (Güner, 2006:80). Prof. Dr. Hasan Eren, Eyuboğlu’nun sözlüğünü amatör olarak nitelemiş ve eserin kaynaklar bakımından eksik olduğunu belirtmiştir. Ayrıca sözlükte yer alan kimi sözcükleri örnek göstererek etimolojik açıdan saptadığı yanlışları ortaya koymuştur (Eren, 1988:273).
 
5. Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü-Tuncer Gülensoy
 
Tuncer Gülensoy’un Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü adlı eseri, 45 yıllık birikiminin sonucu olduğu kadar Sevan Nişanyan ve Hasan Eren’in etimolojik sözlüklerinin de bir sonucudur. Köken Bilgisi Sözlüğü, bazı çalışmaların, daha sonraki çalışmaları nasıl “tetiklediğini” göstermesi açısından tipik bir örnektir. Gülensoy, Nişanyan’ın sözlerinin kendisini “bu konuda tetiklediğini” ön sözde açıklıkla ifade etmiştir:
 
Aslında, Sevan Nişanyan’ın Sözlerin Soyağacı “Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü” (İstanbul, 2002) adlı sözlüğünün girişinde yazdığı ‘..... yaşayan Türkçenin ciddi ve yeterli bir etimolojik sözlüğünün yapılamamış olması, başlıca iki sebebe dayandırılabilir. Bu sebeplerin birincisi Türk Dil Kurumu ve ardıllarının malum ideolojik yaklaşımı ise, ikincisi Türk dili çalışmalarının bugüne dek genellikle Türkoloji disiplininin dar sınırları içinde ele alınmış olmasıdır. Oysa çağdaş Türkçenin kelime hazinesi içinde dar anlamda Türkî unsurun payı %15 veya %20'yi aşmaz.....’ sözleri, beni bu konuda tetikledi. Nişanyan’ın kendi ‘malum ideolojisi’ ile yazdığı bu haksız ve dayanaksız sözler beni gerçekten üzmüştü. Ana dili ‘Türkçe’ olmayan bir ‘dil heveslisi’nin kaleminden çıkan bu sözlere bilimsel yöntemlerle hazırlanmış bir sözlük yazarak yanıt vermek, ona bilmediği Türkçenin varsıllığını, güzelliğini ve kirlenmemiş biçimini öğretmek gerekiyordu” (Gülensoy, 2007:9).
 
Gülensoy, Eren’in sözlüğündeki bazı eksiklerin de “kendisini ve Türkolog meslektaşlarını oldukça rahatsız ve huzursuz ettiğini” belirtmiştir. Sadece ön sözde değil, baştan sona eseri incelediğiniz zaman, anılan sözlüklerdeki görüşlere Gülensoy’un sık sık cevaplar verdiği görülmektedir (Gülensoy, 2007:9).
 
Sözlük, Türkiye Türkçesinde, Gülensoy’ca Türkçe kökenli kabul edilen bütün sözcükleri içine almış ve çok zengin ağız malzemesiyle de desteklenmiştir. Gülensoy tarihî ve yaşayan Türk lehçelerine de uzanmıştır. Hatta sık sık Moğolcaya da başvurmuştur. Başlangıçta karışık gibi görünen sözlük, içine girildikçe kendini ele vermektedir. Kelimenin anlamından sonra koyu harflerle etimolojisi, sonra sırasıyla tarihî lehçelerdeki, Anadolu ağızlarındaki ve diğer lehçelerdeki biçimleri gösterilmiştir. Varsa Moğolcadaki dengi ve diğer dillerdeki biçimlerine de yer verilmiştir. Özellikle Türkçeden Zaza ve Kuman ağızlarına geçen şekiller de eserde hayli yer tutmaktadır (Ercilasun, 2008).
 
Gülensoy, bazı maddelerde, iri ve koyu harflerle yazılmış “YANLIŞTIR” uyarısını kullanmıştır. Bu uyarıların da yer aldığı kutucuklar eserin en dikkate değer bölümcüklerindendir. Kutucuklarda, sözcük hakkında daha önce yapılmış etimoloji denemeleri, sonra da Gülensoy’un görüşü verilmiştir. Önceki denemeler için de sık sık YANLIŞTIR uyarısı kullanılmıştır (Ercilasun, 2008).
 
6. Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü-Hasan Eren
 
Türkçenin etimolojisi üzerine Türkiye’de yayımlanmış en önemli sözlüklerden biri Hasan Eren’in hazırladığı Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü’dür. Uzun yıllar etimoloji alanında yayımladığı makaleleriyle tanınan Hasan Eren’in bu sözlüğünde eski ve yeni kelimeler yer almaktadır. Bunlardan başka yerel ağızlarda yaşayan sözler de değerlendirilmiştir. Etimolojisi yapılan kelimelerde öncelikle diğer araştırmacıların görüşleri ortaya konulmuştur. Maddelerde eski kaynaklarda geçen belli başlı veriler de gözden geçirilmiştir. Böylelikle dilimizde kullanılan sözlerin kökeni ve geçmişi üzerine toplu bilgi verilmeye çalışılmıştır. Aynı zamanda eski ve yeni diyalektlere ilişkin bilgi verilmekle yetinilmeyerek kelimelerin bu diyalektlerde geçen anlamdaşları üzerinde de durulmuştur (Güner, 2006:79).
 
Sözlükte madde başı olarak verilen sözcüğün Eski Türkçedeki, Orta Türkçedeki, Çağataycadaki, Eski Kıpçakçadaki vb. şekillerine uzanılmıştır. Ayrıca sözcüğün diğer Türk lehçelerinde ve ilişkide bulunulan diğer dillerde ne şekilde ve hangi anlamda kullanıldığı da gösterilmiştir (Güner, 2006:79). Ayrıca sözlükte komşu ve yabancı dillerden alınmış kimi sözcükler de incelenmiştir. Bunun yanında, Türkçenin komşu dillere verdiği sözcüklere de yer verilmiştir. Kökeni belli olmayan sözcüklerin de yer aldığı sözlükte, diğer eserlerden farklı olarak madde sonlarında sözcükle ilgili belli başlı bilimsel etimolojik çalışmalar da araştırmacıların dikkatine sunulmuştur (Kabataş, 2000:300).
 
7. Sözlerin Soyağacı-Sevan Nişanyan
 
Etimoloji alanında Türkiye’de yayımlanmış çalışmalardan biri de Sevan Nişanyan’ın Sözlerin Soyağacı sözlüğüdür. Sözlük, 2002 yılında Adam Yayınları’ndan çıkmıştır. Türkiye Türkçesinde kullanılan 12000’i aşkın sözcüğün kökeni araştırılmış ve okura sunulmuştur. Yabancı dillerden alınmış sözcüklerin o dildeki kökenleri, çoğu örnekte, en eski yazılı kaynaklara dek izlenmiştir. Ancak sözlükte etimolojisi incelenmiş Türkçe sözcük yok denecek kadar azdır. Olanlarla ilgili açıklamalar ise oldukça yetersizdir. Özellikle Türkçe kelimelerin kökenleri üzerinde ayrıntılı olarak durulmamakta daha çok Eski ve Orta Türkçedeki şekillerine işaret edilmekle yetinilmektedir (Güner, 2006:80). Sözlükte Türk dillerinin Arapça, Farsça, İngilizce, Almanca, Fransızca gibi yabancı dillerden yaptığı alıntı ve ödünçlemelere yoğun olarak yer verilmiş, fakat Türkçeden yabancı dillere geçen sözcükler göz ardı edilmiştir. Özellikle Türkçe sözcüklerin kökeniyle ilgili bilinmezlik ifadelerinin çokluğu sözlüğü güvenilir olmaktan uzaklaştırmaktadır. Yeterince kapsamlı olmadığı açık olan sözlüğün Türk dili çalışmalarında sağlayacağı fayda tartışmalıdır.
 
IV. İNCELENEN SÖZLÜKLERDE SAPTANAN EKSİKLİKLER
 
1. Martti Räsänen’in Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der Türksprachen sözlüğü, içerik ve kapsam bakımından oldukça geniş bir çalışmadır, ancak bu ayrıntılı yazılış tarzı kimi zaman okuyucuya zorluk yaratmaktadır.
 
2. Sir Gerard Clauson’un An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth Century Turkish (Oxford, 1972) sözlüğünde o dönem metinlerinde geçen ve Türkçeleşmediği kabul edilen yabancı kökenli sözcüklerin çoğuna yer verilmemiştir. Kısacası bu sözlükte Arapça, Farsça, Sanskrit, Soğdca, Çince sözcükler pek yer almaz. Sözlük alfabetik olarak değil hece düzeniyle sıralanmıştır. Önce ünlüyle başlayan sonra da ünsüzle başlayan sözcükler ele alınmıştır: a, e, ı, i, o, ö, u, ü, b, ç, d/t gibi. Bu durum sözlük kullanıcıları için zorluk oluşturmaktadır.
 
3. Andreas Tietze’nin Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı eserinde Türkiye Türkçesine ağırlık verilmiştir. Sözlükte ara sıra Azerî Türkçesinden söz edilmişse de Türkmence, Özbekçe, Tatarca, Kırgızca, Kazakça gibi diyalektler ihmal edilmiştir. Eserin açıklama dili, sunumu ve imlâsında da bazı sorunlar göze çarpmaktadır. Bunlardan biri, açıklayıcı gramer terminolojisinin çeşitli dillerden oluşmasıdır. Örneğin, İngilizceden backformation, hypercorrection, interdental, spirant, sonorization, vb; Latinceden apelletivum, alfa privativum, participium passivum, accusativum, nomina, syntagma, teneus, vb; Türkçeden fonolojik hususiyetler, sıfat eki, isimlerden sıfat yapan ek, küçültme eki, geçmiş zaman fiil sıfatı, vb. terimler sözlükte yer almaktadır. Ayrıca tabu sözcüklerle ilgili açıklamaların doğrudan Almanca verilmiş olması da bir sorun teşkil etmektedir.
 
4. İsmet Zeki Eyuboğlu’nun Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü adlı eseri amatör olarak nitelenmiş ve eserin kaynaklar bakımından eksik olduğunu belirtilmiştir. Ayrıca sözlükte yer alan kimi sözcüklerin etimolojik açıdan yanlış olduğu çeşitli araştırmacılar tarafından ortaya koyulmuştur.
 
5. Tuncer Gülensoy’un Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü adlı eserinin yazılış tarzı kullanıcı açısından zorluk oluşturmaktadır.
 
6. Hasan Eren’in hazırladığı Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü’nün arkasındaki bibliyografya kısmı oldukça geniş olmasına rağmen kısaltmalar konusunda eksiklikler ya da karışıklar olduğu göze çarpmaktadır. Bu da sözlüğün kullanımını zorlaştırmaktadır.
 
7. Sevan Nişanyan’ın Sözlerin Soyağacı sözlüğünde etimolojisi incelenmiş Türkçe sözcük yok denecek kadar azdır. Olanlarla ilgili açıklamalar ise oldukça yetersizdir. Özellikle Türkçe kelimelerin kökenleri üzerinde ayrıntılı olarak durulmamakta daha çok Eski ve Orta Türkçedeki şekillerine işaret edilmekle yetinilmektedir. Özellikle Türkçe sözcüklerin kökeniyle ilgili bilinmezlik ifadelerinin çokluğu sözlüğü güvenilir olmaktan uzaklaştırmaktadır.
 
Görüldüğü üzere sözlüklerdeki en temel sorun kullanıcılar açısından çeşitli kullanım zorlukları içermeleridir. Bunun yanında, kısaltmalardaki yanlışlıklar ya da kimi kısaltmaların verilen listelerde bulunmaması da kullanım zorluğu oluşturmaktadır. Bazı sözlükler, son derece kapsamlı olmasına karşın alfabetik olarak dizilmediğinden aynı sorunu yaratmaktadır.
 
Sözlüklerin bazılarında sözcüklerin kökenlerine dair yeterli bilginin bulunmadığı, sözcüklerin Türk lehçelerindeki kullanımlarının ihmal edildiği, Türkçeleşmediği kabul edilen kimi sözcüklerin ele alınmaması sebebiyle yabancı kökenli sözcüklere yer verilmediği göze çarpmaktadır. Bu durum, sözlüklerin kapsam alanlarını oldukça daraltmaktadır.
 
Sözlüklerde kullanılan dil, imlâ ve terimler çeşitli zorluklara yol açmaktadır. Özellikle terimler konusunda bir birlik bulunmayışı, hatta tek bir sözlükte aynı kavram için farklı dillerden terimlerin kullanılması karışıklığa sebep olmaktadır. Ayrıca kimi sözlük yazarlarının konuya öznel değil taraflı yaklaşımları sözcüklerin kökenleri konusunda yanlış açıklamalara neden olmaktadır.
 
V. ETİMOLOJİ SÖZLÜKLERİNDE OLMASI GEREKEN HUSUSLAR
 
1. Sözlük hazırlanırken öncelikle tüm sözcüklere, bunların kökenlerine tarafsız olarak yaklaşılmalıdır.
 
2. Sözlükte Türkçeye yabancı dillerden giren ve Türkçeleşen sözcüklerin yanında yabancı dillere Türkçeden geçen sözcüklere de yer verilmelidir.
 
3. Herhangi bir konuda yeni bir görüş ve öneri ortaya atarken, önerilen şekil veya şekillerin; Türk dilinin ses yapısına, şekil ve anlam bilgisi ölçütlerine ve tarihsel gelişme koşullarına uygun olup olmadığı, titizlikle ve sağlıklı bilgilere dayanılarak kontrol edilmelidir.
 
4. Sözlükte yer alan sözcüklerin kullanımdan düşmüş olanlarını belirtmenin yanı sıra, kullanımda olanlarının hangi dillerde ya da lehçelerde ve ne şekilde yer aldıkları belirtilmelidir. Sözcüklerle ilgili maddeyi en iyi biçimde yansıtan cümle örneklerine yer verilmelidir.
 
5. Sözlüklerde kullanılan Türkçe, üzerinde uzlaşılan bir yazıma kavuşturulmalı ve teknik yenilikleri, ilerlemeyi kucaklayacak şekilde daha önce hazırlanan terim sözlükleri gözden geçirilerek bir terim birliği sağlanmalıdır.
 
6. Etimolojik çalışmalarda, sözcüklerin benzer kavram grupları içinde değerlendirilmesi büyük kolaylık ve yarar sağlayabilir. Bu yoldaki çaba ve çalışmalarda sözcüklerin eski ve yeni biçimleri göz önünde tutulmalıdır.
 
7. Sözlük oluşturulurken konuyla ilgili mümkün olan tüm kaynaklara gidilmeli ve sözlüğün kapsam alanı olabildiğince genişletilmelidir. Bu durum yoğun çaba ve uzun zaman gerektirdiğinden birden çok araştırmacıdan oluşan çalışma grupları oluşturulması önerilebilir.
 
8. Sözlükte kullanım kolaylığı sağlamak ve her kesimden kullanıcıya hitap edebilmek amacıyla sözcüklerin dizilişinde alfabe sırası tercih edilmelidir.
 
9. Sözlükte yer alan kısaltma ve bibliyografya listeleri titizlikle, hiçbir yanlışlığa ya da eksikliğe yer vermeyecek şekilde hazırlanmalıdır.
 
 
KAYNAKÇA
 
Aydın, Erhan (2009). S. Gerard Clauson’un Etimolojik Sözlüğünde Yenisey Yazıtlarıyla İlgili Veriler. Journal of Turkish Studies-Türklük Bilgisi Araştırmaları 4/4, s. 93-118.
 
Başkan, Özcan (1978). Dil Çalışmalarında Etimoloji ya da Köken Bilgisi. Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, 319, s. 314-320.
 
Clauson, Gerhard (1972). An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish. Oxford: Clarendon Press.
 
Ercilasun, A. Bican (2008). Tuncer Gülensoy Köken Bilgisi Sözlüğü. http://www.dilarastirmalari.com/.
 
Eren, Hasan (1988). Değerlendirmeler: İsmet Zeki Eyuboğlu: Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü. Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, 443, s. 272-291.
 
Eren, Hasan (1999). Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü. Ankara: Bizim Büro Basım Evi.
 
Eren, Hasan (2005). Yeni Bir Etimolojik Sözlük. Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, 637, s. 15-33.
 
Eyuboğlu, İsmet Zeki (2004). Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü. İstanbul: Sosyal Yayınlar.
 
Galip, Güner (2006). Türkiye’de Kelime Etimolojisi Üzerine Yayımlanan Makalelere Dair Bir Bibliyografya Denemesi. Journal of Turkish Studies-Türklük Bilgisi Araştırmaları, 30/II, s. 77-93.
 
Gülensoy, Tuncer (2007). Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü. Ankara: TDK Yayınları.
 
Kabataş, Orhan (2000). Değerlendirmeler: Hasan Eren: Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü. Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, 585, s. 297-300.
 
Nişanyan, Sevan (2003). Sözlerin Soyağacı. İstanbul: Adam Yayınları.
 
Ölmez, Mehmet (1994). Türk Dillerinin Sözlükleri ve Türk Sözlükçülüğü. Dil Derneği Yayınları, s. 88-100.
 
Ölmez, Mehmet (1998). Etimoloji Sözlükleri. Kebikeç Dil ve Edebiyat Dergisi, 6, s. 175-184.
 
Räsänen, Martti (1969). Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der Türksprachen. Helsinki.
 
Sezer, Engin (2003). Tietze’nin Büyük Eseri: Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı. http://www.bilkent.edu.tr/~kanat/k1302.html.
 
Tietze, Andreas (2002). Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı. İstanbul: Simurg Yayınları.
 
Yakın, Aziz (1997). Etimoloji Sözlükleri. Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi, 542, s. 140-150.
 
 

Popular Posts