Öne Çıkan Yayın

kelime videoları

https://www.youtube.com/channel/UC91Wrsi_25Ts3280rX8CLDw                                               ...

31 Aralık 2014 Çarşamba

Shakespeare Sonnet 66 – 66. Sone ve Tercümesi Talat Sait Halman




Shakespeare  Sonnet  66 – 66. Sone ve Tercümesi Talat Sait Halman 

 

 

Tired with all these for restful death I cry:

As to behold desert a beggar born,

And needy nothing trimmed in jollity,

And purest faith unhappily forsworn,

And gilded honour shamefully misplaced,

And maiden virtue rudely strumpeted,

And right perfection wrongfully disgraced,

And strength by limping sway disabled,

And art made tongue-tied by authority,

And folly, doctor-like, controlling skill,

And simple truth miscalled simplicity,

And captive good attending captain ill;

Tired with all these, from these would I be gone,

Save that, to die, I leave my love alone.

 

 

Bıktım artık dunyadan, bari olup kurtulsarri:

Bakın, gonlu ganiler sokakta dileniyor,

İşte kırtıpillerde bir sus, bir giyim kuşam,

İşte en temiz inanc, kalleşce ciğneniyor,

İşte utanmazlıkla post kapmış yaldızlı şan,

İşte zorla satmışlar kız oğlan kız namusu,

İşte gadra uğradı dort başı mamur olan,

İşte kuvvet kor-topal, devrilmiş boyu bosu,

İşte zorba, sanatın ağzına tikac tıkmış,

İşte hukum suruyor cılgınlık bilgiclikle,

İşte en saf gerceğin adı saflığa cıkmış,

İşte kotu bey olmuş, iyi kotuye kole;

Bıktım artık dunyadan, ben kalıcı değilim,

Gel gor ki olup gitsem yalnız kalır sevgilim.

10 Aralık 2014 Çarşamba

Polyglot - En çok dil konuşan insan ?





If you speak one language, you’re a normal, functioning human being. Eğer bir dil konuşabiliyorsanız normal bir insansınız.If you speak two, you’re bilingual.Eğer iki dil konuşabiliyorsanız bilingual sınız. If you speak three, you’re trilingual- four and you’re quadrilingual. Eğer üç dil konuşuyorsanız, trilingual, dört dil konuşuyorsanız quadrolingualsınız. But what about if you speak 10? Or 20? Or 30? . Peki 10 , 20 veya 30 dil konuşuyorsanız .Well, then you’re considered a polyglot or a hyperpolyglot depending on how awesome a word you think you deserve to describe your mastery of the spoken word. O zaman siz bir polyglot veya bu kabiliyetinizi daha muhteşem bir kelime ile ifade etmek isterseniz bir hiper polyglot sunuz.  (*Note: technically a polyglot is usually used to describe someone who speaks more than 6 languages whereas a hyper-polyglot is used to describe someone who speaks over 12.)(Teknik olarak polyglot 6 dilden fazlasını konuşan için, hiper polyglot ise 12 dilden fazlasını konuşan için kullanılır.)

Like many of our words, the term, polyglot is Greek in origin, coming from the Greek word, polyglōttos, which roughly translates to “many tongued”. Kullandığımız birçok kelime gibi polyglot ta yunanca orjinlidir ve kaba olarak çok dilli diye tercüme edilebilir.  Now you’d think that discovering the person who spoke the most languages would be as simple as searching for it on the Guinness Book of World Records site, but alas, even the almighty Guinness doesn’t know, or at least despite  our sincerest efforts, we couldn’t find such a record in their catalog, which is perhaps why you posed the question to us in the first place. Siz şimdi en fazla dil konuşabilen insanın kim olduğunu hemencecik Guinness rekorlar kitabından bulabileceğimizi zannedebilirsiniz. Fakat bu kudretli kitap bile bu sorunun cevabını bilmiyor veya bizim en samimi çabalarımız kitaptan cevabı bulmaya yetmedi.

The problem seems to lie in the fact that the definition of what it takes to be able to “speak” a language varies greatly from source to source and person to person. Problem dili konuşma ifadesinin kaynaktan kaynağa ve insandan insane farklılık göstermesidir.  Is a person who can hold basic conversation in 100 languages more impressive than a person who has mastered reading and writing in 50?  100 dilde temel meselelerini ifade edebilen biri 50 dili okuma yazma düzeyinde rahatça kullanabilen birinden dahamı etkileyicidir. Is being able to speak in 10 different regional dialects the same as being able to speak 10 completely different languages? Birbirine yakın 10 dili konuşmak birbirinden tamamen ayrı 10 dili konuşmakla aynımıdır?  It’s questions like these that make it very unlikely that we’ll ever truly know the identity of the most gifted polyglot in history, but we have a fairly good idea on a few people who should at least be considered. Bu gibi sorunlar yüzünden belki tam olarak en yetenekli polyglot hakkında net bir bilgi veremeyeceğiz ama kalburüstü bazı polyglotlar hakkında birz bilgi verelim.

In terms of living people, a candidate for the record holder is Ziad Fazah, who reportedly claims to speak around 60 languages, the exact number isn’t clear. Yaşayan insanlar arasında 60 civarında dil konuştuğunu iddia eden Ziad Fazah öne çıkan isimler arasnda. However, in one television appearance, Ziad was stumped by basic questions in several languages he’d previously claimed to be fluent in. That’s not to detract from the fact that Ziad has proven he’s able to speak a pretty ridiculous number of languages and he may have studied and once been fluent in the languages he was stumped in, and simply forgotten them; but it throws into question his claim of being able to currently speak 60 or more. Gerçi bir televizyon programında bildiğini iddia ettiği dillerden bir kaçında tökezleyince ünü bir hayli lekelenmiş oldu. Kendini savunma sadedinde uzun zaman önce bu dilleri akıcı olarak konuşabildiğini ama sonraları unuttuğunu ifade etti.

A more verifiable living polyglot is one Alexander Arguelles, who has a working understanding of around 50. Doğruluğu kanıtlanmış yaşayan polyglotlardan biri Alexander Arguelles, 50 civarında dili konuşabiliyor.  Again, the number isn’t clear, even in interviews, Alexander very rarely puts a hard figure on the number of languages he can speak and understand, stating only that “Now, I can read about three dozen languages and speak most of them fluently, and I’ve studied many more“. Yine, sayı tam olarak belli değil. Yapılan ropörtajlarda üç düzine dili akıcı olarak konuşabildiğini, birçok başka dilleride çalıştığını ifade etmiştir.

In Alexander’s case, he puts his amazing gift for language down to thousands of hours of study and work. Alexander bu kadar çok dili konuşabilmesini çok çalışmaya borçlu olduğunu ifade etmiştir.  A sentiment that is echoed by other living hyper-polyglots, for example, Richard Donner, who speaks and understands 20 different languages. Çok çalışma ibaresi  Richard Donner gibi ,20 civarında dil konuşuyor,bir çok polyglot tarafından tekrarlanmıştır.  In Richard’s case, though, he’s still a teenager, so he has the potential to speak and understand as many, if not more languages than Alexander some day. Hali hazırda gençkik dönemini yaşayan Richardın ilerleyen yıllarda Alexander seviyesine çıkmasıda muhtemeldir. It should be noted that Richard also refuses to bother learning “easy” languages like Spanish, in lieu of learning more difficult ones like Urdu and Russian. Richardın da İspanyolca gibi kendi için kolay olan dilleri değilde Urdu ve Rusça gibi daha zor dilleri hedeflediğini de belirtmek gerekir.

If you’re wondering why everyone listed so far has been male, there may or may not be a reason for that.  Eğer şimdiye kadar zikrettiğimiz kişilerin hepsinin niçin erkek olduğunu merak ediyorsanız. Bunun bir sebebi olabilir veya olmayabilir. In the book, Babel No More: The Search for the World’s Most Extraordinary Language Learners, it’s noted that polyglotism is almost universally found in males, though no one yet knows whether there is a concrete reason for this, or if it’s just a bizarre coincidence. Babil,En Muhteşem Dil Öğrenicileri kitabında ifade edildiği gibi polyglotluk daha çok erkekler arasında görülüyor, her ne kadar bunun için net bir sebep zikredilmesede.  Some have put forward the idea that the most extreme cases of polyglotism are linked to autism, using the work of professor Simon Baron-Cohen, a leading expert on autism, as the basis for their theory.  Bazıları professor Simon  Baron-Cohen in bir çalışmasına atfen polyglotluku otizmle irtibatlandırıyor. According to professor Baron-Cohen, people with autism tend to have an “extreme male brain”- his words, not mine- which leads them to feel compelled to master certain systems, such as language.  Profesörün tezine göre  erkek beyni dil gibi komplike öğrenimler için daha elverişlidir.  And, in case you’re wondering, yes, Simon Baron-Cohen is related to Borat star, Sacha Baron-Cohen. They’re cousins.

In the book noted above, the 18th and 19th century Cardinal Giuseppe Caspar Mezzofanti is used as an example of a true polyglot, reportedly being able to speak or understand 72 languages.Yukarıdaki kitaba göre 72 dil konuşabilen Kardinal Giuseppe Caspar Mezzofanti tarihteki en hakiki polyglotlar arasındadır.  Again, no one is sure of the exact figures, some place it as high 72, whereas others say it was around 30. Yinede bazıları bu sayının abartılı olduğunu gerçek rakamın 30 civarında olması gerektiğini ifade ediyorlar. Regardless, Cardinal Mezzofanti’s skills with language were legendary in his time.Gerçi kardinalin dil mevzusundaki kabiliyetleri devrinde bir hayli meşhur olmuştur. The reason for the vast difference in the number of languages Mezzofanti was reported to have spoken stems from the fact he spoke many different dialects, which some scholars argue were so different in nature that they should technically count as entirely separate languages.Konuştuğu iddia edilen dil sayısının bu kadar farklı olmasının temel sebeplernden biride en başta belirttiğimiz gibi neyin dil neyin lehçe olduğuna dair dil bilimciler arasında süregelen tartışmalardır.  Even discounting his dialects, Mezzofanti was known to be able to speak Turkish, Arabic, German, Chinese, Russian and around two dozen other languages with “rare excellence”. Kardinalin akıcı olarak konuştuğu diller arasında Türkçe, Arapça, Almanca,Çince,Rusça ve iki düzine daha dil sayılmaktadır.  Considering he lived in 19th century, the fact he even came into contact with this many languages and found adequate books on the subjects to study, let alone learned to speak the languages fluently enough to converse with people in them, is hugely impressive. Onun 19. Yüzyılda yaşadığı o devir itibariyle Pratik yapabilecek insan, çalışabilecek kaynak bulma zorlukları göz önüne alındığında ne kadar başarılı olduğu daha net takdir edilir.

A more recent example of a hyper-polyglot is one Emil Krebs, who spoke a reported 65 different languages. En son başarılı örnek olarak 65 dil konuştuğu ifade edilen  Emil Krebsi verebiliriz.  Fun fact, Krebs took great enjoyment in the fact that he could translate the phrase “kiss my ass” into 40 different languages. When told that it’d be impossible to learn every language on Earth, Krebs asked which language would be the hardest to learn and mastered the hell out of that on principle.  If you’re curious, the language Krebs eventually settled on as the hardest was Chinese. Krebs affinity for language was so great that when he died in 1930, his brain was sent off for scientific study where it presumably exploded into a cloud of foreign expletives the second a researcher cut into it.

But perhaps the greatest number of languages claimed to be spoken by a single person is over 100. Yes, 100, with two zeroes. This claim was made by one, Sir John Bowring, the 4th governor of Hong Kong.En çok dil konuştuğunu iddia eden kişi ise Hong Kong un dördüncü valise Sir John Bowringtir. İddia ettiği rakam ise 100. Evet 1 ve iki sıfır.  In his life, Bowring was reportedly familiar with 200 languages, and was supposedly able to commune with others in 100 of them. Bowring hayatı boyunca 200 kadar değişik dile muhatap olmuş ve 100 kadarı ile kendini ifade edebildiğini iddia etmiştir. However, other than the fact that he and others close to him claimed he could speak this many languages, little else has ever been recorded about how proficient he was in any of them.Birçok dil bildiği kabul edilse bile ne kadarında akıcı konuşabildiği net değildir.  Although, seeing as he lived his entire life as an obsessive student of language, many historians think this claim may not completely far fetched. Bir çok tarihçi onun iddialarına şüphe ile yaklaşmıştır.

So the next time you think someone is impressive for speaking two languages, remember that there are quite a few people who can speak dozens, and there may have been a guy who spoke over a hundred. Bir iki dili bile konuşmanın bir hayli etkiliyeci olduğunu düşünüyorsanız , düzinelerce dil konuşabilen bir çok insan olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

 
 


3 Aralık 2014 Çarşamba

Dil oyunları ve Felsefe

     Filozofların çelişkilerini ortaya koymak eski bir felsefi temadır. Bu, felsefecilerin felsefe yapmaya devam etmesini asla engelle-memiştir, ama çoğu kez onları, dünyanın en felsefi tarzında, felsefeyi nihayete erdirecek bir felsefe sunmak için uyarmıştır. Ve, teorik olarak, hastalığı hastayla beraber götürmesi gereken bu girişimlerin sonucu daima hastaya yeni bir gençlik bahşet-mek olmuştur.


Descartes’ın, spekülatif zorlukları ivedilikle çö-züp, zihni kendisini pratik problemlere hasretmesi için özgür bırakacak ve bizi böylece “doğanın efendileri ve sahipleri kı
la-cak”
 bir yöntem önererek sona erdirmek istediği şey, iş
te tam  da felsefecilerin bu çelişkileridir. Bununla birlikte, kartezyen felsefeden, Malebranche’ınki ve Spinoza’nınki doğacaktır. Ge-lecekteki her metafizik için Prolegomena3’nın ardından çok geçmeden metafizik yapıların eşi benzeri bulunmayan bir çi-çeklenmesi gelir ki aralarında Hegel’in felsefesi bir kez daha kendini felsefenin bir sonu olarak sunar. Marx’tan, Nietszche’-den, Heidegger’den hiç bahsetmeyeceğim bile.



Tractatus logico-philosophicus’ta, felsefenin soruları ve önermeleri anlamsız olarak görünüyordu, çünkü bunlar dilin mantığını bilmemeyi varsayıyordu. Bunlar, nesnenin, kesinli-ğin, olasılığın işlevi gibi, arı mantıkî işlevlerin bir şeyleştirilme-sinden kaynaklanıyorlar, filozofu tasarımlanamaz olanı –yani mantıkî biçimi– tasarımlamaya iten bir eğilime tekabül ediyor-lardı5. Ama Tractatus, mantığın, gündelik dile nazaran, ideal bir dil temsil ettiğini ileri sürüyordu. Felsefi Soruşturmalar ise bu ideal dil anlayışını yadsır. O halde eğer, Tractatus’a göre, felsefenin hatası mantığın âdeta ötesine gitmek istemesinden ibaretse, Felsefi Soruşturmalar’a göre, felsefenin hatası günde-lik dilin ötesine gitmek istemesinden ibarettir. Bu gündelik dil aşılmamalıydı: “Hatamız olguları bir ilk-fenomen (Urphäno-men) olarak görmemiz gerektiği yerde; yani sadece: falan dil oyunu oynanıyor dememiz gereken yerde, bir açıklama ara-maktır”

Belagât ve Kuralları

İnsana verilen cüz'i iradeyi ve basit tasavvurları aciz bırakan sözün yüksek tabakası şudur ki: İç içe maksadları havi bulunan, silsile halinde birbirine bağlı hedeflere işaret eden; kendinde, tek bir neticeye dönük pek çok aslı barındıran ve her biri ayrı ayrı semere veren pek çok dalları ihtiva eden bir söz, bu yüksek tabakadandır.

(Bir ağacın meyvesi misali,) sözün asıl maksadını teşkil eden en uzakta, en yüksekteki asıl hedeften çıkıp gelmekte olan maksadlar birbirine bağlı bulunup, birbirinin eksiğini giderip, komşuluk haklarını yerine getirmekle söze genişlik ve ululuk verirler. Güya biri ortaya çıkmakla öteki, bir diğeri ve bir başkası da ortaya çıkmış olur. Asıl maksad; sağ, sol, ön, arka gibi bütün yönleri iyi seçip, aralarındaki nisbeti tam gözetmekle, bütün diğer maksadları sözün o sağlam köşkünün binasına yerleştirir. Bu şekilde, çok akılları kendi aklına yardım için kullanmış sayılır. Sanki, o maksadlar topluluğu içindeki her bir maksad, iç içe tasvirlerin kendine baktığı bir parçadır. Nasıl iç içe geçmiş resimlerde ressamın koyduğu siyah bir nokta birinin gözü, ötekinin yüzünde bir ben, berikinin burun deliği, bir başkasının ağzı olur, öyle de, yüksek bir sözde böyle noktalar bulunur.

İkinci nokta: Sözün belagatli, yüksek tabakası, ikiden fazla kalkış noktası (mukaddeme/öncül) bulunan kıyas ve neticelerindeki çeşitlilik sırrıyla, peşi sıra birbirine sebep ve netice olan pek çok hedefi aynı anda gözetir. Güya konuşan, o hedeflerin bekasının ve artmasının tabii bir tarihine işaret eder. Mesela, alem güzeldir. Öyle ise, onun Sani'i hakimdir. Abes yaratmaz, israf etmez, istidatları kendi halinde çürümeğe bırakmaz. Demek, intizamı sürekli kemale erdirecek. Ciğer parçalayıcı, tahammül ötesi ve emel öldürücü bütün kemalatı zir ü zeber eden ve ebedi hicran demek olan yokluğu insana musallat etmez. O halde, ebedi saadet olacaktır. Gelecek Üçüncü Makale'nin ikinci şehadetinin mukaddemesinde nübüvvet-i mutlaka konusunda ele alınan insanın hayvandan üçüncü cihet-i farkı buna iyi bir misaldir.

Üçüncü nokta: Sözün belağatli, yüksek tabakasının, tek bir neticeyi doğuran çeşitli asılları (usul) bulunur. Her bir aslın yüksek netice ile kasden ve bizzat irtibatı olmasa bile, en azından bu neticeyi harekete geçirir ve inkişafa getirir. Güya, usul denilen mazhar (alıcı) ve aynaların ihtilafına mukabil neticenin birliğiyle maksad açığa çıkar ve söze ulviyet kazandırır. Söz, hayatiyetini ve gücünü, ayrıca, alemin hayatı veya umumi deveran (akış) denilen, külli hayat diye de yad edilen (fıtri) hakikatle münasebetinden alır. Üçüncü Makale'nin sonundaki üçüncü maksadın ikinci maksadı buna bir derece misaldir. Hem de Üçüncü Makale'nin dördüncü meselesi ve meslekteki işaret, irşad, tenbih ve muhakeme buna örnektir.

Rabb-i izzetin Kelamına dikkat edilse, bu hakikatin her tarafında nur gibi parladığı görülür. Evet, nur gibi, köşelerinde ve ayetlerin bitiş yerlerinde parlayan bu hakikatten belagatin tatlı suyu fışkırıyor. Nefrin o zahirperestlere ki, bu hakikatten gaflet edip, "tekrar" diyorlar.

Dördüncü nokta: Sözü o şekilde lafza dökmek ve ona öyle bir istidad vermektir ki, içinde pek çok sürgünün tohumları bulunsun, pek çok hükme kaynak teşkil etsin ve pek çok manalara, muhtelif vecihlere delalet etsin. Söz, sahip olduğu bu istidadla, manalar üretme kuvvetini ortaya koyar ve hasılatının çokluğunu gösterir. Sanki, bütün kuvvetini, o sürgünlerin ve vecihlerin toplandığı meseleye verir ve böylece, meziyet ve güzelliklerini bir dengede tutup, her bir sürgünü bir maksada sevkeder, her bir vechi bir vazifeye tayin eder.

Mesela, Kur'an'da anlatılan Hz. Musa aleyhisselam'ın kıssası, Araplar arasında meşhur "tefariku'l-asa"dan* daha faydalıdır. Nasıl o asa ne kadar parçalansa yine bir işe yarar, Hz. Musa'nın kıssası da bunun gibidir. Bu özelliğinden dolayıdır ki, Kur'an, bir "yed-i beyza"** olan mucize beyanıyla o kıssayı eline almış ve çok çeşitli maksadlar için kullanmıştır. O kıssanın her bir cihetini öyle güzel bir şekilde isti'mal etmiştir ki, söz san'atının sihirbazları, belağatine hayret zemininde secde etmiş ve muhabbet beslemişlerdir.

Ey birader! Bu dokuzuncu meselede sana hayal-meyal görünen belagat, söz konusu edilen üsluplarla öyle bir ağacı, evet, kuvvetli, kalın dalları birbirine girmiş, birbiriyle mütenasip uzun boğumları kısım kısım, dalları sarmaş dolaş ve meyveleri çeşit çeşit bir hakikat ağacını resmeder. Eğer istersen Altıncı Mesele'yi temaşa et. Her ne kadar müşevveş ise de, bu meselenin bir parçasına bir derece misal olabilir.


Ey birader! Bilirim ki, şu makale sana gayet muğlak görünüyor. Fakat ne çare, mukaddemenin özelliği kısa ve öz olmasıdır. Üçüncü Kitap'ta sana tecelli edecektir.

*Araplar arasında meşhur bir hikayeye göre, fakir bir kadının zayıf ve huysuz bir oğlu varmış. Girdiği kavgaların kiminde burnunu, kiminde kulağını, kiminde dudağını kaybetmiş. Annesi, her defasında aldığı diyetlerle zenginleşmiş ve bu sebeple oğluna, "Sen tefariku'l-asa'dan daha faydalısın" demiş. Tefariku'l-asa, bir cins ağaç olup, kesilip parçalandıkça, her bir parçasından farklı şekillerde istifade edilir. İşte, Araplar arasında, her bir parçası ayrı fayda veren, muhtelif faydalara kapı açan şeyler için, "tefariku'l-asadan daha faydalı" sözü, bir atasözü haline gelmiştir.

**Yed-i beyza, Hz. Musa'nın meşhur bir mucizesidir. Sağ elini cebine sokup çıkardığında, ışık saçardı. Hz. Üstad, Hz. Musa aleyhisselam'ın ve asa kelimesinin geçtiği bir yerde, Kur'an'ın mucizeliği için bu teşbihi kullanmak ve "yed-i beyza "ya telmihte bulunmakla, latif bir belagat nüktesi ortaya koymuştur.

Konferans çevirmenliği

     Konferans çevirmenliği ya da genel bir tanımla sözlü çeviri, bir dilde duyulan, söylenen sözce bütünlerinin başka bir dile aktarılmasıdır. Belli başlı üç tekniği vardır: ardıl çeviri, konuşmacı konuşmasını yapar, dilmaç onun ardından söylediklerini varış diline aktarır; anında çeviri, dilmaç çeviriye konuşmacıyla aynı anda başlar eşzamanlı çeviri de denilmektedir, “whispering” çeviri, daha çok bir ya da iki kişiye yönelik çeviridir, dilmaç dinleyicinin yanına oturur ve konuşmacının söylediklerini çevirerek dinleyicinin kulağına fısıldar.
Pek çok kişinin sandığının aksine simültane çeviri ya da mütercimlik sadece 50 yıllık geçmişi olan bir meslek değildir. Elimizdeki kaynaklar bize mütercimliğin tarihinin çok eskilere Roma İmparatorluğu’na kadar dayandığını gösteriyor. Aslında bugün bize daha çok bir çeviri tekniği olarak görünen anında çeviri, tarih içinde uzun yollar katederek bugünkü kesinliğine ulaşmıştır. Gerçekte sözlü çeviri, ardıl ya da anında çeviri, basit bir teknik değil karmaşık bir yapıdır ve yöntem ve teknikleri yüzyıllar boyunca süregelen bir evrim sonucunda olgunlaşmıştır. Geçmişte dilmaçlar, sadece tarihin tanıkları olarak değil bizzat tarihi yaşayan ve biçimlendiren bireyler olarak görev almışlardır.

     Latince’nin diplomasi dili olduğu yıllarda, çok etkinlik gösteremeyen sadece belli çevrelerde varlığını sürdüren mütercimliğin, 1600 yıllarında Fransızca’nın giderek yaygınlaşmasıyla, hala Latince’nin egemenliğindeki Batı Avrupa dışında, önem kazandığını, anlaşmalar yapılırken dilmaçların kralların yanında giderek daha fazla görüldüklerini ve 14. Louis zamanında Fransızca’nın egemen diplomasi dili olmasıyla artık kralların ve resmi toplantıların ayrılmaz parçaları olduklarım gözlemliyoruz.

     Bu ilk dilmaçlar hakkında bütün bildiklerimizi yıllıklardan, kroniklerden ve bizzat dilmaçların anılarından öğreniyoruz. Romalılar işgal ettikleri toprakların yönetiminde yardımcı olarak dilmaçları kullanmışlar, özellikle sınır bölgelerinde yerli halkla anlaşmada yöneticiler sık sık dilmaçlardan yardım almışlardır. Roma yıllıklarından öğrendiğimize göre, ilk dilmaçlar genelde iki kültür arasında yetişmiş, farklı ırk ve uluslardan gelen ana babalardan doğmuş melezler özellikle kadınlar, Hindistan’da yaşayan Ermeniler, Museviler ve Hıristiyanlardır.
Kroniklerde, Romalıların ve Perslilerin müzakerelerde kendi çevirmenlerini kullandıkları yazılı. Aslında dilmaçlara en çok Ortaçağ Arap kültüründe rastlıyoruz. Ortaçağ Fransız yıllıkları Haçlı Seferlerinde çevirmenlerin de bulunduğunu yazıyorlar.
Dilmaçların ve mütercimliğin önemi Rönesans’ta Hümanizm’le birlikte yerli dillerin öne çıkmasıyla artar. Bunun kanıtlarını da Venedik Ticari Arşiv kayıtlarında ve 17 ve 18nci yüzyıl devlet kayıtlarında buluyoruz. Ulusların ve ulusal dillerin doğuşuyla çevirmenler diplomatik ve kültürel ilişkilerin ayrılmaz bir parçası olur ve çevirmenlik, öteki mesleklerin yanında ikincil bir iş olmak yerine başlı başına bir meslek olarak görülmeye başlanır. 

     Anında çevirinden önce kullanılan ardıl çevirinin tarihteki dönüm noktası Paris Barış Konferansları ve ı. I. Dünya Savaşı sonundaki “League of Nations” (Milletler Cemiyeti) Konferanslarıdır. Bu konferanslarda konuşulan dillerin çokluğu göz önüne alınarak bir çeviri servisi kurulmuş ve ardıl çeviri yapılmıştır. Bu mesleğin öncüleri Paul Mantoux, Jean Herbert, Robert Contino, Georges Mathieu, Milletler Cemiyeti İspanya delegasyonu başkanı, diplomat ve yazar Salvador de Madariga, Hitler’in ve Mussolini’nin çevirmeni Eugene Dollman ve Mme Angeli’dir. Konferanslarda genelde çevirmenler konuşmacının yanına yerleşir ve onun ardından söylediklerini tercüme ederler. Ara sıra, yazılı olarak verilen bir metni yüksek sesle çevirmeleri de istenir.
Bu toplantılarda bazı etik sorunlarla karşılaşıldığı da olur. Amerika Başkanı Woodrow Wilson’un çevirmenlerinden Binbaşı Stephen Bonsal (1865-1951) bir anısında, Arabistanlı Lawrence’dan (Thomas Edward Lawrence) konferansın daha önceki oturumlarında Paul Mantoux’nun konuşmacıların bazı heyecanlı nutuklarım yumuşatarak aktardığı gibi Emir Faysal?ın sözlerini biraz daha yumuşatarak çevirmesinin istendiğini anlatır. Lawrence” Ben bir çevirmenim, sadece söylenenleri aktarmakla yükümlüyüm. Emir çatışmalarda ölen binlerce evladı adına konuşuyor. Onların son sözlerini telaffuz ediyor. Bunları daha yumuşak söylememin yolu yoktur, bunları daha yumuşak sözlerle çevirmemin yolu olmadığı gibi” der.
Daha çok birebir bir çeviri tekniği olan “whispering- fısıldayarak” çeviri tekniği de uzunca bir süre kullanılır. Bu tür çeviri, daha çok saraylarda kralların ve sultanların özel çevirmenliğini yapanlarca kullanılır. Çevirmen çeviri yapacağı kişinin yanına oturur ve söylenenleri bu kişinin kulağına fısıldayarak aktarır.

     Fakat birden fazla dilin konuşulduğu ve tartışma ortamlarının hızına yetişilemediği zamanlarda bu iki tekniğin yerini alacak başka arayışlara girilir. Çevirmene konuşmacıyla aynı anda çeviriye başlamasına olanak verecek bir ses tesisatı projesi geliştirilmeye çalışılır. Bu tür bir ses tesisatı International Business Machines kuruluşu tarafından geliştirilir ve Milletler Cemiyeti’nde üç Amerikalının (işadamı Edward Filene, elektrik mühendisi Gordon Finlay, IBM Başkanı Thomas Watson) çabalarıyla kullanılmaya başlanır. Cenevre’deki Uluslararası Çalışma Örgütü (International Labor Office) Milletler Cemiyeti’nde bu tekniği kullanan ilk kuruluştur. Filene-Finlay-IBM Sistemi ilk kez 1927 yılında ardıl çeviriyle birlikte, Cenevre’deki İşçi Konferansı’nda kullanılır. Simültane çeviri 1935′de Leningrad’daki 15. Uluslararası Fizyoloji Konferansı’nda da kullanılır. Prof. Pavlov’un konuşması Rusça’dan, Fransızca’ya, İngilizce’ye ve Almanca’ya çevrilir. Milletler Cemiyeti etkinlikleri II. Dünya Savaşı’nda kesintiye uğrar ama simültane çeviri uluslararası ilişkilerde hep varlığını sürdürür.
IBM simültane ekipmanları 1944 yılında Philadelphia Konferansı’nda da kullanılır. Çevirmenler konuşmacıların bulunduğu platformun altına yerleşirler ve (20) yıllık tesisatı kullanmak zorunda kalırlar. Bütün bu olumsuzluklara karşın ardıl ve anında çeviri bir yıl sonra 1945 yılında, Birleşmiş Milletlerin iskeletinin kurulduğu ünlü San Francisco Konferans’ ında uygulanır.
Simültane çeviri tüm teknik aksamıyla ve baştan sona ilk kez, Nuremberg’deki Savaş Suçları Mahkemesi’nde kullanılır (Kasım 1945-Ekim 1946). Müttefik kuvvetlerinin bir safta, Nazi savaş suçlularının öbür safta yer aldığı bu duruşmalar sadece bu ülkeleri değil tüm dünyayı ilgilendirmektedir ve dönemin en büyük olayıydı; bütün dünyanın gözü Nuremberg mahkemesindedir. Müttefikler Amerika, Büyük Britanya, Fransa ve Rusya’ydı ve sanık sandalyesinde Nazi liderleri oturmaktadır. Doğal olarak mahkemede İngilizce, Fransızca, Rusça ve Almanca konuşulmaktadır. Dolayısıyla anında çeviri gerekir ve her zaman olduğu gibi simültane çevirmenlerin hazırlanmak için yeterli zamanları yoktur. Sadece Edouard Roditi’nin ve Haakon Chevalier’nin daha önceden anında çeviri deneyimleri vardır. Çeviri ekibini zor koşullar altında, hemen her çeşit konunun konuşulacağı birden fazla uzmanlık alanının gerektiği bir deneyim bekliyordu.

     Buna karşın, çevirmenler bu davalarda kullanılan anında çeviri tekniği ve konferans çevirmenliği mesleğinin geleceğini inşa ettiler. Çeviri servisinin başında Binbaşı Leon Dostert bulunuyordu (1904-1971). Dostert ekibini, Cenevre Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Okulu’nun öğrencileri ve öğretmenleri arasından ve birden fazla anadiline sahip ya da savaş yıllarında bir biçimde birden fazla yabancı dili öğrenmiş ve uzun süre çok dillin konuşulduğu ortamlarda bulunmuş kişiler arasından seçmişti. Teknik sistem, sonraları radarın bulunmasını sağlayacak buluşlarıyla ünlenecek ex­RAF bomba uçağı pilotu ve ses mühendisi Kanadalı Aurele Pilon tarafından mükemmelleştirilmişti. Pilon, mikrofonlarla kulaklıkları birbirine bağlayan yüksek sese duyarlı. karmaşık ama çalışan bir sistem kurmayı başarmıştı. Doğal olarak, duruşmalar sırasında çok büyük güçlükler yaşandı: çünkü bir yabancı dili çok iyi biliyor olmanın, ifade çabukluğu ve esnekliği, soğukkanlılık, içgüdü ve sağduyu, hem ana dilinde hem yabancı dilde zengin bir sözcük dağarcığı gerektiren anında çeviri etkinliğinde başarılı olmaya yetmediği görülür. Nuremberg mahkemelerinde düşünülenin aksine, dil bilgileri ne olursa olsun dilmaçlar anında çeviride başarılı olabilmek için pek çok konuda yetenekli olmak zorundadırlar. Yine de tüm bu zorluklara rağmen, dilmaçlar duruşmalar sırasında üstlerine düşeni ellerinden gelen en iyi biçimde yaparlar ve onların başarılarını gören Birleşmiş Milletler de, çevirmenin konuşmacıyla aynı anda çeviriye başladığı bu “mucizevi sistemle” tanışır. Dostert simültane ekibini kurmakla görevlendirilir. İngilizce’den, Fransızca’dan, Rusça’dan çeviri yapan dilmaçların arasına kısa bir süre sonra Çince’den çeviri yapan çevirmenler de katılır. Bu ilk ekip zaman zaman Birleşmiş Milletlerin Success Gölü yakınlarındaki merkezinde görev alır ve ilk resmi görevleri 1947′de Londra’daki Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Konferansı olur. 15 Kasım 1947′de 152 nolu Kararnameyle simültane çeviri servisi, ardıl çevirinin yanında, sürekli bir hizmet olarak kabul edilir. Aslında bu karar Genel Kurul’da ardıl çevirinin sonunun geldiğinin göstergesidir. Simü1tane çeviri 1950 yılında tamamen kabul edilir ve ardıl çeviri daha çok mahkemelerde, özel toplantılarda kullanılmaya başlanır. Konferans çevirmenliği bugün çok gelişmiş teknik sistemiyle bütün ülkelerde ve bütün uluslararası konferanslarda kullanılmaktadır.

     Bugün dünyada bütün devletlerin Dış ilişkiler Servislerinde konferans çevirmenleri bulunmakta.Bunun ilk örneği de Amerikan Dış İşleri Departmanının çeviri bürosudur. Konferans çevirmenliği artık bir meslek olarak algılanıyor. Artık konferans çevirmeni yetiştiren, anında çeviriyle ilgili kuramlar üreten, araştırmalar yapan, tekniği geliştiren, yeni çevirmenler yetiştiren kısacası bu mesleğe bilimsel ve akademik bir kimlik kazandırmaya çalışan okullar ve üniversiteler var ve sayıları her geçen gün artıyor. Bu üniversiteler arasında Cenevre Üniversitesi (1941), Viyana (1943), Mainz/Germersheim, (1946), Georgetown (1949), Heidelberg (1050) ve en son olarak da Paris Sorbon Üniversitesi’ndeki ES IT’ i sayabiliriz. Mesleğin ilerlemesindeki başka bir kilometre taşı da Avrupa Birliği’nin resmi dil sayısını 1971 yılında artırmasıdır. Bugün yedi resmi dili bulunan Avrupa Topluluğu’nda yaklaşık iki yüz simü1tane çevirmen aktif olarak mesleklerini yapmaktadır. Dilmaçlar artık uluslararası toplantıların demirbaşlarından sayılıyorlar. Sustuklarında bütün herkes susuyor. Kısacası Konferans çevirmenliği okulları, kuruluşları, dernekleri (AIIC- Association International des Interprètes de Conferences- Uluslararası Konferans Çevirmenleri Derneği) profesyonel çevirmenleriyle geleceğini inşa ediyor ve çok sağlam temeller üzerine oturduğu için ufukları her geçen gün biraz daha genişliyor.

1 Aralık 2014 Pazartesi

Dil Üstüne Mehmet Fuat

Dil Üstüne Mehmet Fuat
http://turbobit.net/5gp7ursbg6pv.html

Dil Üstüne Mehmet Fuat



Bu kitapta dilimizin oldukça hızla geliştiği, arındığı, Arapçanın Farsçanın baskısından kurtulma savaşımı verdiği yıllarda yaşamış bir yazarın, 1952'den 1998'e, kırk altı yıl boyunca yazdığı yazıları okuyacaksınız...
Romanlarda, öykülerde gerçekçilik şive kullanmayı gerektirir mi? Devrik tümce kullanmak salt bir üslup sorunu mudur, yoksa anlam gereği midir? Yanlışsız, kurallara uygun yazma çabası ile üslup kaygıları arasındaki denge nasıl tutturulabilir? İçi boş güzellikler yaratma yolundaki sanatçıların dile sığınışlarındaki aldatmaca.. Şiir dili.. Dilin şiiri... Osmanlıca sözcüklerin aykırılık için kullanılışı... Dilde tutarsızlık..
Dili yazarlık açısından irdeleyen yazılar...

Arapça - Türkçe Terimler Sözlüğü / Seyyid Şerif Cürcani

Arapça - Türkçe Terimler Sözlüğü / Seyyid Şerif Cürcani
ARAPÇA - TÜRKÇE TERİMLER SÖZLÜĞÜ / SEYYİD ŞERİF CÜRCANİ

http://turbobit.net/wrd0glow7nxv.html


Yazarı: SEYYİD ŞERİF CÜRCANİ
Çeviren:
Hazırlayan:

Yayınevi: BAHAR YAYINEVİ
Yayın Yeri:
ISBN NO:
Yayın Yılı: 1997

Dili: Türkçe

Dünya Şiir Antolojisi Ataol Behramoğlu (2 cilt)

Dünya Şiir Antolojisi Ataol Behramoğlu (2 cilt)
Dünya Şiir Antolojisi Ataol Behramoğlu


http://birsurukitap.blogspot.com.tr/2014/11/dunya-siir-antolojisi-ataol-behramoglu.html




Usta şairlerimiz Ataol Behramoğlu ve Özdemir İnce'nin 103 ülkeden 847 şairin 1653 şiirini özenle seçerek hazırladıkları Dünya Şiiri Antolojisi, bu konuda ülkemizde yapılmış en kapsamlı şiir antolojisi olması açısından çok önemli bir yer tutmaktadır.

Ataol Behramoğlu ve Özdemir İnce'nin yaptıkları titiz ve uzun soluklu bu çalışma binlerce seçkin şiiri kapsamasının yanı sıra ülkelerin şiiri üzerine temel bilgileri de sunmaktadır.

Türkçe
1506 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 20 cm
İstanbul, 2008

Türkçenin Büyük Argo Sözlüğü Hulki Aktunç

Türkçenin Büyük Argo Sözlüğü Hulki Aktunç
Türkçenin Büyük Argo Sözlüğü Hulki Aktunç


http://turbobit.net/l3mxjzt1ar4o.html




Alanında ilk ve tek "tanıklı ve etimolojik" çalışma olan "Büyük Argo Sözlüğü"nün yeni baskısı,
  • maddebaşlarına 618 katkıyla,
  • tanımlara 812 katkıyla,
  • tanık cümlelere 703 katkıyla ve bütünüyle gözden geçirilerek ilginize sunuluyor. Sözlük, "dünyanın en iyileri"nden...
    Toplam 5237 maddebaşı, 7290 tanım, 3960 tanık cümleden oluşan "Büyük Argo Sözlüğü", eşsiz bir "argo antolojisi" niteliği de taşıyor. Önemli bir başvuru kaynağı olmasının yanı sıra, baştan sona okunacak keyifli bir yapıt. Coğrafyamız insanının ruhsal, cinsel, toplumsal yapısı ve bakışını tarihten bugüne doğrudan yansıtan bir kaynak... Türkçenin "dillerarası" ilişkilerine büyük bir ayna.
    Dilimizin ustalarından (ve sözlük/sözcük okuma "hasta"larından) Hulki Aktunç, bu yapıtla yaklaşık 16 yıl uğraştı. Hem sözcük haznesiyle, hem de argoya getirdiği dinamik ve özgün kuramsal yaklaşımla "Büyük Argo Sözlüğü", yurt içinde de, yurt dışında da yoğun ilgi görüyor.

    Türkçe
    406 s. -- 1. Hamur-- Ciltsiz -- 17 x 24 cm
    İstanbul, 2006
  • Türkçe Kürkçe Sözlük

    Türkçe Kürkçe Sözlük
    http://turbobit.net/r71a20eymdvy.html

    Dil Davası İsmail Habib Sevük

    Dil Davası İsmail Habib Sevük
    Dil Davası  İsmail Habib Sevük

    http://turbobit.net/qj3nwkstaz5l.html





    Kitap baştan sona dilin doğrudan doğruya uzvi tarafile, onun ruh ve duygu tarafile, dilin millet olan ve insan olan tarafile, kısacası dilin asıl dil olan tarafile uğraşıyor. “Ümumi bilanço” başlıklı son yazı dil davamızın ayni zamanda muhasebesidir. Bu muhasebedeki meseleleri bütün şümilliyle başarmak ancak edebiyat, sanat, zevk sahibi kimselerden, yani bugünkü güzel Türkçeyi işleyenlerden mürekkep selahiyetli bir akademiye sahip olabilir. (Önsözden)

    Türkçede Mecazlar Sözlüğü Mehmet Ali Ağakay

    Türkçede Mecazlar Sözlüğü Mehmet Ali Ağakay
    Türkçede Mecazlar Sözlüğü  Mehmet Ali Ağakay

    http://turbobit.net/hde0z3r12tp8.html




    Eser iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm, anlam kısmı, ikinci bölüm ise kelime ve deyim dizinidir. Anlam bölümündeki maddeler için ana düşünceleri anlatan kelimeler esas olarak alınmış ve arkasından, o düşünceyle ilgili bulunan kelime ve deyimler gösterilmiştir. Kelime ve deyim dizininde ise ana düşünceleri anlatan kelime ve deyimlerin, anlam bölümünde hangi maddede açıklanmış oldukları belirtilmiştir. Kitapta
    5.000 madde başı vardır.

    Türkiye Türkçesi Grameri Zeynep Korkmaz

    Türkiye Türkçesi Grameri Zeynep Korkmaz
    Türkiye Türkçesi Grameri  Zeynep Korkmaz


    http://turbobit.net/78dklcsowmsm.html


    Türkçe
    1027 s. -- 2. Hamur-- Ciltli -- 15 x 23 cm
    İstanbul, 2014

    Yürüyen Kelimeler (Yakından Bakınca Kimse Normal Değildir.) Eduardo Galeano

    Yürüyen Kelimeler (Yakından Bakınca Kimse Normal Değildir.) Eduardo Galeano
    Yürüyen Kelimeler  (Yakından Bakınca Kimse Normal Değildir.)  Eduardo Galeano

    Orjinal isim: Las Palabras Andantes

    http://turbobit.net/jbe8b3l0xpsf.html



    'Guarani dilinde ne'e aynı zamanda hem 'kelime' hem de'ruh' anlamına gelir. Guarani yerlileri, yalan söz söyleyenlerin ya da boş konuşanların ruhlarına ihanet ettiklerine inanırlar.' Yürüyen Kelimeler, Latin Amerikalı damarlarından alabildiğine beslenen Eduardo Galeano ile Brezilyalı tahta baskı ustası Jose Francis Borges'in eşsiz işbirliği sonucu ortaya çıkan bir başyapıt.

    Türkçe (Orijinal Dili:İspanyolca)
    320 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 15 x 21 cm
    İstanbul, 2003

    Türk giyim kuşam ve süslenme sözlüğü Reşad Ekrem Koçu

    Türk giyim kuşam ve süslenme sözlüğü Reşad Ekrem Koçu
    Türk giyim kuşam ve süslenme sözlüğü Reşad Ekrem Koçu

    http://turbobit.net/5mfldklqouad.html


    TÜRK GİYİM KUŞAM VE SÜSLENME SÖZLÜĞÜ


    Yazarı: REŞAT EKREM KOÇU
    Çeviren:
    Hazırlayan:

    Yayınevi: SÜMERBANK KÜLTÜR YAYINLARI
    Yayın Yeri: İSTANBUL
    ISBN NO:
    Yayın Yılı: 1969

    Kelimeler ve Şeyler (İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi) Michel Foucault



    Kelimeler ve Şeyler (İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi) Michel Foucault
    Orjinal isim: Les Mots et les Choses Une Archeologie des Sciences Humanies

    Kelimeler ve Şeyler  (İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi)  Michel Foucault

    http://turbobit.net/e634bkxhvhup.html

    Théophile Gautier, Velázquez'in Las Meninas'ını ilk kez gördüğünde, kendisini "Tablo nerede?" diye haykırmaktan alıkoyamamıştır.

    İlk bakışta, tablo basit bir konuyu işlemektedir. Kralın beş yaşındaki kızı Margarita (infanta), nedimeleri (las meninas) ve soytarılarıyla çevrelenmiş olarak tablonun ortasındadır. En dip tarafta, saray nazırının silueti görülmektedir, ama biraz daha yakından ve daha dikkatle bakılınca, tabloda başka kişilerin de olduğu fark edilir. Dip duvarın üzerinde bir ayna vardır ve aynadan İspanya Kralı IV. Felipe ile Kraliçe Avusturyalı Maria-Anna'nın görüntüleri yansımaktadır. Ressamın bizzat kendisi, üzerinde çalıştığı tuvalde bize ters dönmüş olarak görünmektedir. O halde, resmi yapılan kimdir, kimlerdir? Tablonun adının belirttiği gibi nedimeler mi, küçük prenses mi, yoksa kral ve kraliçe mi? Tablonun mekânı nerededir? Ressamın çalıştığı atölyede mi, yoksa kral ile kraliçenin bulunduğu yerde mi? Acaba iki tablo mu vardır? Biri gördüğümüz, diğeri de görmediğimiz, yapıldığını anladığımız... Asıl tablo hangisidir? Öte yandan, kral ile kraliçenin durdukları yer, aynı zamanda bizim de, seyircinin de durduğu yerdir. Nedimeler (Las Meninas), bakanın bakılan olduğu ve tablonun kişilerinin arasına katıldığı tek resimdir; ayna, kral ile kraliçenin görüntüleriyle birlikte, bizimkini de yansıtmak durumundadır.

    Türkçe (Orijinal Dili:Fransızca)
    539 s. -- 3. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 20 cm
    Ankara, 2000

    İslam'da Bilim ve Teknik - 5 Cilt Takım Fuat Sezgin

    İslam'da Bilim ve Teknik - 5 Cilt Takım Fuat Sezgin
    İslam'da Bilim ve Teknik - 5 Cilt Takım Fuat Sezgin

    http://turbobit.net/5xt5os1pcq5s.html


    Günümüz dünyasının ulaştığı uygarlık düzeyi, insanlığın asırlar boyu süren etkileşimi ve daha iyiye yönelik olan ortak arayışının ürünü sayılmalıdır. Özellikle bilim ve teknoloji alanında başarılanlar, belli bir coğrafya ya da kültüre mal edilemez; aksine insanlığın bugün vardığı nokta farklı tarihsel dönemlerin, farklı uygarlıkların ufuk açan yenilikler kattığı, akla ve bilgiye verilen öneme paralel olarak gelişen bir düşünce yapısının birikimidir. Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeler ancak böyle bir anlayışla evrensel birer kazanım olarak görülebilirler.

    İslam uygarlığı da, bilim ve teknoloji alanlarında büyük atılımlar gerçekleştiren ve bugün insanlığın ortak hafızasında yer etmiş önemli bilim adamları yetiştirmiştir. Astronomi, geometri, matematik, tıp, mimarlık, kimya ve başka birçok alanda kaydedilen gelişmelerle İslam dünyası, tüm insanlık için büyük bir bilimsel canlanmanın öncülüğünü yapmıştır.

    Değerli Türk bilim adamı Prof. Dr. Fuat Sezgin, uzun yıllar süren çalışmaları sonucu ortaya koyduğu bu eserle, İslam dünyasının bilim ve teknoloji alanlarında insanlığın gelişmesine yaptığı katkıları incelemekte, bilim tarihi için yeni bir bakış açısına kapı aralamaktadır. Dünya bilim tarihinde İslam biliminin oynadığı rolü çeşitli örneklerle ele alan bu eser, Batı merkezli bilim anlayışına bir alternatif niteliği taşımakla birlikte, İslam dünya için de bilim alanındaki büyük başarılarını hatırlatan bir kaynak oluşturmaktadır.
    Ertuğrul Günay


    İslam'da Bilim ve Teknik Cilt: 1

    Arap İslam Bilimleri Tarihine Giriş

    I. İslam'da Bilimlerin 1./7. Yüzyıldan 10./16. Yüzyıla Kadar Gelişimi

    1./7. Yüzyıl
    2./8. Yüzyıl
    3./9. Yüzyıl
    4./10. Yüzyıl
    5/11. Yüzyıl
    6./12. Yüzyıl
    7./13. Yüzyıl
    8./14. Yüzyıl
    9./15. Yüzyıl
    10./16. Yüzyıl

    II. Arap-İslam Bilimlerinin Avrupa'da resepsiyonu ve Özümsenmesi

    Arap-İslam Bilimlerinin Avrupa'ya Gidiş Yolları
    I. Müslüman İspanya Üzerinden Giden Yol
    II. Sicilya ve Güney İtalya Üzerinden Giden Yol
    III. Resepsiyonun Bizans Üzerinden Giden Yolu

    Son Söz
    III. Duraklamanın Başlangıcı ve Yaratıcılığın Son Bulmasının Nedenleri

    İslam'da Bilim ve Teknik Cilt: 2

    1. Bölüm: Astronomi

    İslam'da Bilim ve Teknik Cilt: 3

    2. Bölüm: Coğrafya

    3. Bölüm: Denizcilik
    4. Bölüm: Saatler
    5. Bölüm: Geometri
    6. Bölüm: Optik

    İslam'da Bilim ve Teknik Cilt: 4

    7. Bölüm: Tıp
    8. Bölüm: Kimya
    9. Bölüm: Mineraller ve Fosil Oluşumlar

    İslam'da Bilim ve Teknik Cilt: 5

    10. Bölüm: Fizik ve Teknik
    11. Bölüm: Mimari
    12. Bölüm: Savaş Tekniği
    13. Bölüm: Antik Objeler

    Türkçe (Orijinal Dili:Almanca)
    1121 s. -- Kuşe-- Ciltli -- 14 x 20 cm
    İstanbul, 2012

    onbinlerce resim - duvar kağıdı

    Wallpapers  Duvarkağıtları

    On Binlerce yüksek kalite duvar kağıdı

    Yandeks diskte direk indirme imkanı


    https://yadi.sk/d/dzgMMfkhd4tEA        Çiçekler Flowers




    https://yadi.sk/d/OcsvkorTd4tTP           Arabalar Cars




    https://yadi.sk/d/l0411LgCd53MK        Hayvanlar - Animals




    https://yadi.sk/d/NUN9Wf5Ad53Q8      Manzaralar View




    https://yadi.sk/d/aqrOUAebd53Tq        Silahlar Guns Weapons




    https://yadi.sk/d/0gw9ZP5Yd53Xy        Uçaklar Planes




    https://yadi.sk/d/Ayr3n3erd53aA           Türkiye resimleri Turkey Pictures







    Popular Posts